24.12.2007

Stres Öğrenmeyi Nasıl Etkiliyor ?

Günlük yaşamımızda, küçük sıkıntılardan sevdiğimiz birinin ölümü gibi derin travmalara kadar pek çok üzücü olay yaşayabiliyoruz. Stres, bu üzüntülerin birikimli olarak yaşamsal dengemiz için oluşturduğu tehdit olarak tanımlanıyor. Stres uyandıran olaylar, olumsuz düşünceye olan yatkınlığımızla ilişkili psikolojik dinamiklerle tetiklenebildiği gibi, somut fiziksel bir kökene de dayanabiliyor. Bugüne değin stresin öğrenme ve bellek üzerindeki etkilerini ele alan pek çok araştırma yapılmış durumda. Ancak buna karşın, araştırmaların sonuçlan birbirleriyle oldukça çelişiyor. Bir yandan stres durumunda yaşanan olayların çok iyi hatırlandığına dikkat çekilirken diğer yandan stresin öğrenmeyi engellediğine vurgu yapılıyor. Stres durumunda yaşanılanların bir türlü unutu-lamadığma yönelik varsayımların en güçlü dayanak noktalarından biri, travma sonrası stres bozukluğu. Savaş, deprem gibi bir felaketin ardından gelişen travma sonrası stres bozukluğunda hastalar sürekli olarak o ana tekrar dönüp olayı bir kez daha yaşadıklarını rapor ediyorlar. Her ne kadar stres belli durumlarda ve belli dozlarda öğrenmeyi tetiklese de çoğu kez bilginin uzun süreli belleğe geçişine engel oluyor. Örneğin, ertesi gün önemli bir sınava girecek öğrencinin konuları yetiştirmesi olanaksız gibi görünüyorsa, yaşadığı stres çalıştığı kısımları öğrenmesini de güçleştire-biliyor. Peki, stresin öğrenme üzerinde kimi zaman olumlu kimi zamansa olumsuz etkilerde bulunmasını belirleyen etmenler neler olabilir? İşte, son zamanlarda yapılan bilimsel çalışmalar bu konuyu giderek daha da aydınlatıyor.

Stres, omurgalı bir hayvan olarak iki önemli biyolojik sistemimizi harekete geçiriyor: Sindirim, kalp atış hızı, kan basıncı ve vücut sıcaklığı gibi bilinç dışı yaşamsal işleyişlerin kontrolünden sorumlu otonom sinir sistemi ve hipotalamus - hipofız -böbreküstü bezleri ekseni. Hipotalamus otonom sinir sistemimizin ana kontrol noktası. Bir tehlike durumunda uyarım alan hipotalamus, hipofız bezi ve böbreküstü bezine mesaj yollayarak kortikotro-fin salınım faktörü (CRH) aracılığıyla adre-nokortikotrofık hormonun (ACHT) saliminim tetikliyor. "Kaçma ya da savaşma" tepkisinde yaşamsal bir rol oynayan korti-zol hormonuysa ACHT'nin varlığında salgılanıyor. Kortizol, ya da diğer adıyla stres hormonu, normal koşullar altında protein ve yağları karbonhidrata çevirerek kan şekerini yükseltip, metabolik etkinliği hızlandiriyor. Bu nedenle de belli düzeylerde stres, bizleri uyanık tutarak daha kolay öğrenmemize ya da çalışmalarımızı daha etkili yürütebilmemize olanak sağlayabiliyor. İşleri son anlara bıraktığımızda normaldekinden daha fazla verim almamızın altında bu işleyiş yatıyor. Ancak stres hormonu yüksek düzeylere ulaştığında beynin bellekle ilişkili hipokampüs bölgesi zarar görerek bellek sorunlarına neden oluyor.

Stresin belleğe yaptığı etkileri belirleyen tek etmen, şiddeti değil. Stresin ne zaman, hangi durumlarda yaşandığı da büyük bir paya sahip. Yapılan en son araştırmalar öyle gösteriyor ki, stres, öğrenilen bilgiyle ilişkili bir ortamda, tam olarak öğrenmenin gerçekleştiği sırada deneyimlen-diğinde bellek üzerinde olumlu etkiler gösterebiliyor. Soğuk kış aylarından birinde sıcaklığın -10 °C'ye düştüğü yeni bir şehre taşındığımızı varsayalım. Taşındığımız bu yeni şehirde merkezden eve gidiş yolumuzu öğrenmemiz, stres altındayken normal durumlardaki öğrenme sürecimize göre çok daha kısa oluyor. Çünkü bu durumda soğukluk, stres yaratan bir etmen olarak eve gidiş yolumuzda maruz kaldığımız ve eve dönüş yolu bilgisiyle ilişkili bir olumsuzluk. Benzer şekilde, bu soğuğu tam da eve giderken hissettiğimizden, öğrenme sürecimiz sırasında deneyimlemiş oluyoruz. Oysa stres öğrenme sürecimizin öncesi ya da sonrasında verilirse, olumsuz etki yapıyor. Öğrenmeden önce maruz kalman stres dikkat dağınıklığı ve odaklanmada sorunlar yaratıyorken öğrenme sonrası yaşanan stres, ceza olarak algılanıp, öğrenilen bilginin kodlanmasında engelleyici bir etmen rolü üstleniyor.

Kronik Stres

Hepimizin sürekli olarak çalışıp başarılı olamadığı alanlar olabiliyor. Yeteneklerimiz ve eğilimlerimizle de ilişkili olan bu durum, çoğu zaman yoğun stres tepkilerini tetikleyip bizleri çaresizliğe itebiliyor. Bu noktadan sonra nasıl olsa başaramayacağımızı düşünüp çalışmayı bırakabiliyoruz. Örneğin, gitara karşı çok yetenekli olmadığımız halde gitar çalmaya yönlendirildiğimizi düşünelim. Eğer gitar çalma sürecimizde yenilgi üstüne yenilgiye uğrarsak, müziğe olan ilgimizi bütünüyle yitirip üflemeli çalgıları denemeyi bile reddetmeye başlayabiliriz. İşte, böyle bir durumda, öğrenilmiş çaresizlik geliştirmiş oluyoruz. Sürekli ve şiddetli stres unsurları bir süre sonra zihnimizde onları engelleyemeyeceğimiz fikrini oluşturmaya başlıyor. Bu fikir oluşmaya başladıkça da, bunu öğrenmeye çalıştığımız eylemle ilişkili geniş bir alanı kapsayacak her şeye genelleyip, kendimizi tümünden çekebiliyoruz. Bu geri çekilme içsel motivasyonumuzu azaltıyor. İçsel motivasyonumuz bir çeşit ödül olduğundan, ödül ortamdan çekildiğinde, öğrenme de büyük ölçüde gerçekleşemiyor.

Sürekli stres durumunun öğrenmeyi engellemesinde biyolojik işleyişlerin payı da oldukça büyük. Hipotalamus - hipofiz - böbreküstü bezleri ekseninin kronik bir şekilde hareket halinde olması, pek çok hastalık ve yaşlanmayla ilişki içinde. Çünkü bu sürekli etkinleşme, sinir hücrelerinin yenilenmesi olayını azaltıyor ve hücrelerin nörotransmiterlere olan duyarlılığını düşürüyor. Sinaptik yenilenmeyiyse olanaksız kılıyor.

Kaynaklar :
Joels M., Pu Z., Wiegert 0., Oitzl M. S. & Krugers H. J. (2006).
Learning un-der stres: how does it work? TRENDS in Cognitive Sciences.
http://saImon.psy.plym.ac.uk/year2/psy221depression/psy221depressi-on.htm
http://socrates.berkeley.edu/~psyll4/weekl4Jecture.html


Hiç yorum yok: