28.12.2007

Tüketim Devinimi : Yeni Bir Ahlak

Bir kuşak, kalıt ve sabit sermaye kavramlarının yok oluşunu gördü. Bir önceki kuşağa dek, bitirilmiş bir çalışmayı somutlaştırarak elde edilen nesneler tüm mülkiyetiyle insanlara aitti. Yemek odası takımı ve araba satın almanın uzun süreli bir tasarruf çabasının sonucu olduğu vakitler henüz çok uzak değil. Elde etme hayalleriyle çalışılır: hayat çabanın ve ödülün kuralcı yolunda yaşanır fakat nesneler önlerine geldiğinde kazanmışlardır, geçmişleri aklanmıştır ve gelecek için güvenceleri vardır. Sermaye.

Günümüzde nesneler kazanılmadan önümüzdedir, simgesi oldukları çaba ve çalışma miktarını öncelerler, tüketimleri üretimlerinin önünde gitmektedir sanki. Kuşkusuz, sadece yararlanmakla kaldığım bu nesnelere karşı atalardan gelen bir sorumluluğum yoktur, bana kimse devretmedi onları ve ben de onları kimseye bırakmayacağım. Etkili kıldıkları başka bir zorunluluk var; sırtıma binmiş gibiler ve ödemelerini yapmak zorundayım. Nesneler aracılığıyla aile ya da geleneksel bir grupla ilişkide olmasam da, bütün bir toplumla ve onun istekleriyle (ekonomik ve parasal düzen, modanın iniş çıkışları vs...) ilişkideyim. Her ay onları yeniden satın almak, her yıl yenilemek gerekecek. Buradan sonra her şey değişiyor: benim için taşıdıkları anlam, örneği oldukları tasarım, gelecekleri ve kendi geleceğim. Yüzyıllardır, değişmez bir nesneler dekorunda insan kuşaklarının birbirini izleyip yaşamını sürdürdüğünü düşünelim, bugün, nesne kuşaklan, aynı kişisel yaşam biçiminde hızlandırılmış bir ritmde birbirini izlemektedir. Önceden nesnelere hızını veren insanken, bugün nesneler aksak ritmlerini, aralıklarla ve ansızın yanıbaşımız-da olma biçimlerini, bozulmadan ya da yaşlanmadan birbirlerinin yerini doldurma şekillerini insanlara kabul ettirmektedir. Böylece günlük nesnelerin varoluşu ve bu nesnelerden yararlanma yoluyla bütün bir uygarlığın koşulları değişmektedir. Düzenli gelirin sağlamlığı ve kalıtı üzerine kurulmuş ataerkil ve ailevi ekonomilerde, tüketim asla üretimin önünde yer almaz. Tutarlı Dekartçı mantık ve ahlakta, sebebin her zaman sonucun önünde yer alması gibi, çalışma da her zaman çalışmanın meyvasınm önünde yer alır. Bu çileci biriktirme tarzı, kişinin gerilimi içinde ihtiyaçların tahminini, dağılmalarını ve fedakârlığı ortaya koyar; düzenli geliriyle yaşayan kimsenin ve XX. yüzyıla ahlak onurunun ve geleneksel ekonomi hesaplarının tarihsel deneyimini kazandıran yıkıma uğramış, düzenli gelircinin çağa aykırı düşen görünümünde sona ermek üzere, bu tasarruf uygarlığı en etkili dönemini tamamlamıştır. Olanakları ölçüsünde yasaya yasaya birçok nesil, sonunda olanaklarının epey altında bir yaşam sürdürmüştür. Çalışma, saygınlık, biriktirme; mülkiyet kavramı içinde doruk noktasına ulaşan bir devrin bütün bu erdemleri hâlâ tanıklıklarını yapan nesnelerde hissedilebilir ve bu devrin kaybolmuş kuşaklarına küçük burjuva çevrelerinde sık sık rastlanmaktadır.

( Cogito - güz 5 1995 - Jean Baudrillard - Çeviren : Esra Özdoğan )

Hiç yorum yok: