1.01.2008

Anne Babalara Birkaç Öğüt

• Çocuklarımıza aşırı beklentilerimizi yüklememeliyiz.
Hepimizin çocuklarımızdan beklentileri vardır. Bu da doğaldır. Ancak beklentilerimiz yaşamda kendi yapamadıklarımız olmamalıdır. Çocuklarımız kendi hayatlarını yaşayacaklardır. Buna saygı duymalıyız.
Çocuklarımız sınav döneminde stres altındadır ve gergindir. Biz de bu stresi aşırı bir gerginlikle yaşarsak onların üzerindeki yük daha da artar. Biz rahat olmaya çalışmalıyız ve çocuklarımızı da her olasılığa karşı dayanıklı olmaya davet etmeliyiz. Bizim rahat davranışımız onları da sakinleştirecektir.

• Çocuklarımız en büyük sorumluluğu bize karşı duyarlar. Onların asıl sorumluluğu kendilerine karşıdır ve bunu duymaları gerekir. En doğru yol, çocuklarımızla konuşmak ve onların düşüncelerini paylaşmaktır. Eğer çocuğumuz bunu yapmak istemiyorsa üstüne gitmemeli ve uygun paylaşım zamanları yaratmalıyız.

• Çocuklarımıza vereceğimiz değer, onların kişilikleri ile ilgili olmalıdır. Sınav beklentisine bağlı değerler, çocuklarımız için 'kendilerine değer verilmediği' biçiminde yorumlanabilir. Çocuklarımızın asıl değeri onların kişilikleri ve karakterleridir. Bizim için önemli olması gereken en önemli özellikler bunlardır.
I Sınava hazırlık döneminde çocuklarımızla düşüncelerini ve duygularını paylaşmamız çok önemlidir. Sadece ders çalışıp çalışmadıklarını kontrol etmek ve buna önem vermek beklediğimiz sonucu vermez. Bunun yerine çocuklarımızla çalışma takvimi konusunda ne düşündüklerini anlamak doğru tutumdur. Hem çocuklarımızı motive etmek hem de durumu kolaylaştırmak çalışma performansını olumlu etkileyecektir.

Ders Çalışmak Sıkıcı mı ?

Birçok öğrenci, "Ders çalışmak sıkıcı" diye yanlış bir kanıya kapılmaktadır. Oysa ders çalışmak öylesine keyif verici bir eylemdir ki buna sadece doğru bir açıdan bakmak bile işin ne kadar keyif verici ve basit olduğunu görmemize yetecektir. Gelin, doğru bir açıdan nasıl bakılır, nasıl çalışılır hep beraber inceleyelim.
Öncelikle neden başarılı olmanız gerektiğini düşünün. Eğer başarılı olma nedenlerinizi belirleyemezseniz, ders çalışmak, ders dinlemek, okumak, yazmak bile size sıkıcı ve anlamsız gelebilir. Yaptığınız işten zevk alamadığınız takdirde başarılı olmanız söz konusu değildir.

"Çalışmak istiyorum ama bir türlü çalışamıyorum", "Bende çalışma isteği yok", "Motivasyonum düşük" gibi yakınmaları sık sık duyarız. Böyle bir yaklaşımı benimseyen öğrenciler, öğretim yılının başından sonuna kadar, ders çalışma isteğinin bir ilham gibi kendilerine gelmesini isterler. Böylesine bir isteğin kendiliğinden ortaya çıkması söz konusu olmadığından, öğrenci "ısrarla" bekler ama bu ilham perisi bir türlü gelmek bilmez. Ders çalışmakla ilgili olumsuz düşüncelere sahipsek, doğal olarak davranışlarımız da olumsuz olacaktır. Her şeyin malzemesi düşüncedir ve ister inanın ister inanmayın; düşüncelerimizi kendimiz yönlendiririz! Biz, derslerin sıkıcı gelmemesi için öncelikle bu ilham perisinin gelmeyeceği gerçeğini kabul ederek işe başlayalım. (Siz isterseniz bekleyin ama bizden söylemesi, gelmeyecek.)

Yaparak ve yaşayarak öğrenin
Bir dersi en iyi şekilde öğrenmek için o dersi düzenli aralıklarla belirli miktarlarda çalışmanın mı yoksa sınavdan önce topluca çalışmanın mı Öğrenmeyi kolaylaştırdığı sorusu sorulabilir. Düzenli olarak yapılan çalışmada edinilen bilgilerin akılda daha kalıcı olduğu, topluca çalışılarak elde edinilen bilgilerin ise akılda tutulamadığı söylenebilir. Ders çalışırken neyi nereye kadar öğrendiğimizden haberdar edilmemiz, öğrenmeyi kolaylaştırmaktadır. Bu nedenle deneme sınavları ve okul yazılılarından elde edeceğiniz sonuçlar iyi birer gösterge olacaktır. Tabii ki burada amaç, sonuca bakıp kahrolmak veya bu iş tamam diye gevşemek değil; eksiklerinizi görüp bunları giderme yollarını aramaktır.
Beş duyu organımızın katıldığı öğrenme durumları, öğrenmenin en etkin olduğu durumlardır. Bu nedenle "yaparak ve yaşayarak" edinilen öğrenme tecrübeleri, en kalıcı bilgileri sağlar. Okuduğumuz konuların kendi sözcük ve cümlelerimizle ve sesli olarak tekrarlanması öğrenmemizi kolaylaştırır. Çalışma sırasında konu özetlerinin çıkarılması, hatırda tutmayı kolaylaştırmakta ve konunun bütününü görmemizi sağlamaktadır.

Diğer uğraşlara da zaman ayırın
-Her gün ders çalışmak için belirli bir zaman ayrılmalı ve zor öğrenilen derslere daha çok zaman verilmelidir.Zorlandığınız dersleri en verimli olduğunuz saatlerde çalışmanızı tavsiye edilerbilir.
-Öğrenme düzeyiniz yüksek olacağı için zorlandığınız dersin bile sorularını yapabildiğinizi gördükçe, yüzünüzde bir gülümseme oluşmaya başlayacaktır. Ödevlerin çalışmanın en sonunda yapılması, öğrenilenlerin tekrar edilmesini sağlayacağından yararlıdır.
-Sürekli ders çalışmak, her zaman iyi öğrenmeyi sağlamaz.
-Çalışmanın yanında, dinlendirici birtakım uğraşlara ve spora da yer vermek, bireyi uyumlu ve daha başarılı yapar.Bu nedenle ders çalışma saatlerinden sonra diğer uğraşlara da zaman ayırmak faydalıdır. -Verimli ders çalışmada en yararlı dilimlerin birer saatlik süreler olduğu söylenebilir.
-Örneğin, 40 - 50 dakikalık çalışmadan sonra 10 dakikalık tekrar yapmak,
-çalışmanın bitiminde ise 10 - 15 dakika dinlenme zamanı ayırmak faydalıdır.

-Çalışma ortamının da uygun şekilde düzenlenmesi gerekir.
-Poster, resim, şiir gibi materyaller sizi bambaşka hayal dünyasına götürüp çalışma veriminizi düşürebilir.

Doğru yer seçimi

-Çalışma yerinin ışığı,ısısı,gürültülü veya az gürültülü olması,çalışırken dikkatimizi ve derse olan ilgimizi etkilemektedir.
-Ders çalışırken müzik dinlemek öğrenmeyi güçleştirmektedir.
-Oturma yerinin çok rahat olması, çalışırken yatar gibi oturmak veya yatarak çalışmak,dikkatinizi azaltıp uykunuzu getirir.
-Ders çalışmak için belirli bir yer ayırmalı ve burası sadece çalışma için kullanılmalıdır.
-Ders çalışmak için devamlı bir yeriniz yoksa, çalışılan yerin başka çağrışımlaryapacak şekilde olmasını önlemek gerekir.
-Yemek masasında veya yattığınız odada çalışırsanız, yemek yemeyi veya uyumayı çağrıştıracak ipuçlarını ortadan kaldırmanız gerekir.
-Çalışmaya başlamadan önce gerekli araç ve gereçleri hazırlayın.
-Ders başından gerekli araçları almak için kalktığınızda, aynı noktadan çalışmaya başlayamazsınız.

Küçük ödüller koyun

-Çalışma sırasında kendinize küçük ödüller koyun.
-İlgi ve dikkatiniz azalmış ise, okuduğunuz konuyu bitirince, hoşlandığınız bir işi yaparak kendinizi ödüllendireceğinize dair söz verin.
-Okuduklarınızı kendi sözcük ve cümlelerinizle ifade etmeniz öğrenmeye aktif olarak katılmayı ve daha etkin öğrenmeyi sağlar.
-Çalıştığınız dersle ilgili, sınavda çıkabilecek soruları tahmin etmeye çalışın.

Haftada ortalama 25 saat çalışın.
-Hiç ara vermeden ve dinlenmeden çalışmaya kalkarsanız,algılama düzeyi belli bir süre sonra düşer.
-Çok fazla ara vererek çalışmaya kalktığınızda da konsantre olamadığınız için öğrendiklerinize anlam veremezsiniz.
-Çalışmayı kısa süreli dinlenme aralıklarıyla sürdürmek, hem öğrenilenlerin sindirilmesi hem de zihninizin toplanması açısından son derece yararlıdır.
-Düzenli bir çalışma ortamında haftada ortalama 25 saatin altına düşmeyecek planlı bir çalışma sizi amacınıza ulaştırabilir.
-Planlı çalışmayı kafanızda çok fazla büyütmeyin.Çünkü planlı çalışma, sadece bir kâğıda o gün ya da o hafta hangi dersleri çalışacağımızı yazmaktan ibaret değildir.
-Planlı çalışma, öğrencinin eksiklerinin farkına vararak zamanını eksiklerini giderecek şekilde planlaması, hazırladığı plana uymada kararlılık gösterebilmesidir.

Ezberden kaçının
Ezberleme ile öğrenme gerçekleşmez. Kalıcı öğrenme için öğrenme sürecinin içinde aktif olarak bulunmak gerekir. Bir problemin çözümü ezberlenirse o problem çözülür ama onun benzeri farklı bir problem çözülemez; hatta belli bir süre sonra çözümü ezberlenen problem dahi çözülemez olur. Çünkü problemin çözümü unutulur. Daha önceki yıllarda öğrendiğimiz bir matematik kuralını unutabiliriz ama yıllar geçse bile bisiklete binmeyi unutmayız.

Unutmanın düşmanı: Tekrar
Unutmak biz insanlar için iyi bir yetenektir aslında... Düşünsenize; çocukken düştüğümüzde kanayan dizimizin acısını hiç unutmasaydık, bizi üzen olayları hep aynı tazelikte hatırlasaydık ne kadar çekilmez olurdu yaşam. Bu güzel yeteneğimiz ne yazık ki eğitim alanında aynı oranda işimize yaramamakta hatta tam tersi bizi sıkıntıya sokmaktadır. Unutmanın engellenmesi tekrarla mümkündür. Özellikle sözel derslerde unutma çabuk olur. Bunun için tekrar belirli aralıklarla yapıldığında, özellikle ilk tekrar dersten hemen sonra yapılırsa, bilginin hafızada kalması daha da kolaylaşır; öğrenilenlerin unutulması zorlaşır. Sözel derslerde bu işe ek olarak, bir de dersi ön hazırlık yaparak dinlemek faydalı olacaktır.

Her şeyi öğrendik mi?
Günlük tekrar sayesinde öğrendiğimiz konunun pekişmesini, yaptığımız çalışmanın boşa gitmemesini sağlamış oluruz. Hafta sonları yapacağımız genel tekrarlarla da unutma sorunumuza güzel bir reçete uygulamış oluruz.
Yakın çevrenizde küçük bir çocuk varsa, onun merak güdüsüyle soru sormasını izleyin.Ne kadar da heyecanla ve bitmek bilmeyen bir enerji ile sorular sorduğunu hayretler içerisinde göreceksiniz.
Hatta bazen biz büyükler o kadar yoruluruz ki bu sorulardan, bir zamanlar bizim de onun gibi soru
sorma makinesi tarzında arka arkaya soruları sıraladığımızı,merak ettiğimizi anlayıncaya, öğreninceye
kadar belki de defalarca aynı soruyu sorduğumuzu unutup oflayıp puflamaya başlıyoruz. Ne oldu da soru sormak ve yeni bir şeyler öğrenmek isteğimizden vazgeçtik? Öğrenmemiz gereken her şeyi öğrendik mi yoksa ?


Çocukluğunuza dönün
Belki de bu çocukluk alışkanlığımıza benzer bir şekilde geri dönmemiz gerekiyor. Bugün dersin başında otururken neden aynı merak duygumuzla öğrenmeye çalışmıyoruz. Unutmayın her öğrendiğimiz bilgi, bizi biraz daha geliştirmekte,uygar dünyada biraz daha üst kademeye yükselmemizi sağlamaktadır.

Sınavlara hazırlanırken öğrendiğimiz bilgilerin belki de büyük bir kısmını gündelik yaşantımızda kullanmayacağımız bir gerçek. Ama şunu unutmamalıyız ki o bilgiler sayesinde yepyeni dünyaların kapısını açacak ve kendi hayallerimizi gerçeğedönüştürebileceğiz. Ders çalışmak belki size televizyonda izlediğiniz bir dizi ya da internette arkadaşlarınızla sohbet etmek kadar zevk vermeyebilir. Ama kendi hayallerinizi yaşayabilmenizi sağlayacak tek kapının anahtarı da o çalışmanın bizzat kendisidir. Kısa süreli eğlencelerin birsure sonra size sıkıcı geleceğini, hatta size verdiği eğlenceden daha fazla sıkıntı yaratacağını düşündünüz mü? Küçük zevklerin sizi hedeflerinizden saptırmasına izin vermeyin. İyi bir doktor olmaktan ya da kendi hukuk firmanızı kurmaktan, tasarlayacağınız harika bir tatil köyünün mimarı olmaktan kısa süreli eğlenceler uğruna vazgeçtiğinizi düşünebiliyor musunuz? Bunu yıllar sonra kendi kendinize bile itiraf etmekten utanırsınız.

Gördüğünüz gibi oyunu kurallarına göre oynamaktan fazla bir şey gerekmiyor zafere ulaşmak için.
Bu hem çalışmanın her anından keyif almanızı hem de ulaşacağınız zaferle hayatınıza yepyeni keyifler katmanızı sağlayacaktır.

(Cumhuriyet Gazetesi 01 Ocak 2008 Eğitim Eki )

Sınavlarda Başarı İçin...

Uzun bir süredir sınava hazırlanıyor ve sınavın yaklaşmasıyla beraber gözle görülebilir bir endişe taşıyor olabilirsiniz. Uykuya dalmakta güçlük, iştahsızlık, yaşamdan zevk almada azalma hissedebilirsiniz. Peki nedir sizi böylesine kaygılandıran, iştahınızı azaltan, uykunuzu bozan, yaşamdan aldığınız zevki engelleyen şey? Korku mu, kaygı mı? Bu sorunun yanıtını verebilmek için bu iki kavramı bilmek gerekir.
Korku, gerçekleşmesi durumunda bizde fiziksel sorun yaratacak bir durumdur. Köpekten korkarız; çünkü bizi ısırması fiziksel bir rahatsızlığa neden olur. Kaygı ise bizde büyük fiziksel hasarlar meydana getirmeyecek bir durumdur. ÖSS sadece bir sınavdır, bize fiziksel olarak bir zarar veremez. Onu korkunç hale getiren bizleriz; bizim o sıava bakış açımız...

Şartlanmak değil istemek önemli
Kaygının faydası yoksa zihninizi işgal edecek yeri de yok! Sınavla ilgili kaygımızı azaltmak için iki türlü çalışma yapabiliriz. Bunlardan ilki zihinsel, diğeri bedensel uygulamalardır. Üniversite sınavı hayatta başarılı ve mutlu olabilmek için tek yol değildir. Mantıklı düşünürsek; ÖSS bizi yaşamda başarıya ve mutluluğa götüren yollardan sadece biridir. Sınavı kazanmak bir istek ve seçim meselesidir.
"Mutlaka başarmalıyım, şu okula gitmeliyim" gibi düşünceler yerine "Sınavı kazanmak istiyorum ya da şu okulda okumayı diliyorum" diye düşünmeliyiz.Çünkü "-meliyim, -malıyım" şeklindeki ifadeler, düşünceleri istek olmaktan çıkarıp, yasa haline getirir. Yasalarda ise bir kesinlik, bir zorunluluk vardır, Sınav sonucu sizin iyi ya da kötü olduğunuzu göstermez; sadece bilgilerinizle, doğru düşünebilmenizi sorgular. Bu nedenle öğrencilerin ilgi, yetenek ve çalışma alışkanlıklarıyla kazanmış olduğu bilgilerin değerlendirilmesidir,kişilik değerlendirilmesi değil !

Solunum kontrolü
Sınav kaygısını azaltabilmek yolundaki ikinci adım, bedeni kontrol edebilmektir. Bedeni kontrol etmenin temelinde ise solunumu kontrol etmek yatar. Doğru ve derin nefes alarak sağlanan değişiklik, birçok durumda başlayacak olan kaygının şiddetini azaltmaya yardımcı olmaktadır.
Amaç ÖSS'de başarı olduğuna göre, sınavla ilgili kaygılarımızı azaltmanın yanında sınavı da iyi tanımak gerekir. Sınavın niteliği ve süresi adayın kendine ait bir sınav stratejisi belirlemesinde önemli rol oynar. Üniversite sınavı, her geçen yıl aday sayısının artmasıyla, yaşamımızdaki en değerli kaynağımızı, zamanı, doğru kullanabilmeyi sorgulayan bir sınav halini almıştır. Test tekniğine dayalı olan bu sınavda, adayı rakiplerinin önüne geçirecek olan "test çözme becerisi"ni kazanmak, bilgiyi doğru ve hızlı kullanabilmektir. Test çözmek bir yetenek değil; öğrenilebilen bir beceridir. Zaten sınav stratejisinin en önemli noktası da adaya bu beceriyi kazandırabilmektir. Test tekniğine alışık olmayan aday, sınavın niteliğini kavramada ve zamanı kontrol etmede sıkıntı yaşar.

İç sesinizi dinleyin
Bazı şeyler için zaman şimdidir. Öncesi erken; sonrası ise geçtir...
Test tekniğinde başarılı olabilmek için mutlaka sınavın karakterine uygun sorular, süre tutularak çözülmelidir. Evde çözülen her soru sanki adayın gerçek sınavda karşısına çıkabilecekmiş gibi mutlaka yanıtlanmalıdır. Sınavlar sırasında soruları defalarca okumak adayın kafasının karışmasına sebep olabilir, bu yüzden her soru en fazla iki kere okunmalı ve sorunun mantığı kavranmaya çalışılmalıdır. Sınav sırasında emin olmadan çözülen sorular, birkaç soru çözüldükten sonra geri dönülerek kontrol edilmelidir. Bir soruya takılıp kalmak adayın heyecanını artırarak, sınav süresinden çalacağı için her öğrencinin yanıtlayamayacağı sorular olabileceğini unutmamak gerekir. Sayısal bölüm testleri çözülürken mutlaka yazarak işlem yapılmalı; böylelikle işlem hatası yapma olasılığı en aza indirgenmelidir. Uzun görünen soruların aslında en çok ipucu taşıyan sorular olduğu unutulmamalı ve bu soruların yanıtlarına daha kısa sürede ulaşılabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Her soru kökü dikkatle okunarak asıl sorulmak istenenin ne olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Sınav sonuna kadar salondan ayrılmamalı; elinden gelenin en iyisi yapılmalıdır. Sınav sırasında adaya en büyük desteği sağlayacak olan adayın "iç sesidir." Olumlu telkinlerde bulunmak ve olumlu düşünceler üretmek büyük oranda adayın yaşadığı kaygıyı azaltacaktır. Sınavda asıl basan adayın kendine olan güven ve inancıyla gelecektir.


Henry Ford'un dediği gibi;
"Yapabileceğinize de inansanız, yapamayacağınıza da inansanız haklı çıkarsınız."

Öğrenciler ve İnternet

İnternet, sınırlan oldukça geniş bir bilgi kaynağı ve özellikle son yıllarda öğrenciler ödevlen konusunda sıkça bilgisayar başına geçiyor. ,Gerek öğrencileri internetin zararlanndan korumak gerekse anne babalann içini rahatlatmak için ise dikkat edilmesi gereken noktalar var.

Ödev ve araştırmalann internete bağlı kalınarak yapılması eğitimcilerin bir bölümü tarafından "teknolojik gereklere ve çağa ayak uydurma olarak değerlendiriliyor ve sakıncalı görülmüyor. Bir kısım eğitimciler ise gerektiği yerde teknolojinin nimetlerinden yararlanılmasını ancak sadece ınternet bilgisine dayalı öğrenmenin, çocuklan ve gençleri "kolaycılığa sevk edeceğini", araştırmaktan ve öğrenmek için emek sarfetmekten uzaklaştıracağını vurguluyor. Öğretmenlerin arasındaki bu ikiye ayrılış, veliler ve öğrenciler içinde de kendini gösteriyor. Bu tartışma daha uzun yıllar devam edecek gibi görünürken, önemle altı çizilen bir başka konu ise "internet güvenliği." Çocuklan ve gençleri ideolojik cephelerine çekmek isteyen, şiddeti aşılamaya çalışan, maddi ya da cinsel anlamda sömürmeyi amaçlayan, sigara uyuşturucu ve alkol kullanımına teşvik eden kışı veya gruplar, hazırladıklan zararlı içenktekı siteleri doğrudan kullanıma açmak yenne "gizlemeyi" tercih ediyor Arama motorunda öğrencilenn ödevlerle ilgili en çok araştırdıkları konulann arkasına gizlenen bu siteler, aranan bilgi kendisinde mevcutmuş gibi gösteriyor ve açıldığında bambaşka bir içenk öğrencileri karşılayabiliyor. Bir başka sakıncalı nokta ise e-posta adresleri ya da üyelikle hizmet veren bazı paylaşım siteleri aracılığıyla tanışılacak kişilerin, çocuklara ve gençlere önce dostane yaklaşarak sonra istediği yöne çekmesi. Çoğunlukla bu kişiler, internette gerçek bilgilerini gizleyip, kendini olduğundan farklı tanıtıyor.

Bilişim uzmanlan basit gibi görünen ancak öğrencileri internetin zararlanndan korunmayı sağlayacak şu adımlan öneriyor :

- İnternette sohbet ederken, mesaj göndenrken ya da mektuplaşırken adınız, soyadınız, adresiniz, telefon numaranız gibi kişisel bilgileri asla vermeyin.
- E-posta adresinizi, parolanızı ya da internet üzerinden yararlandığınız başka bir sitedeki kullanıcı adınızı ve parolanızı kimseye söylemeyin.
- İnternet üzerinden oyun oynamak ya da çocuklara ve gençlere yönelik çeşitli faaliyetlerde yer almak için ilgili sitenin fazlaca kişisel bilgiye ihtiyacı yoktur. Gereğinden fazla bilgi isteyen siteleri kullanmayın.
- Bazı insanlann internet ortamında kendılennı olduklanndan farklı tanıtabileceklerini unutmayın.
- İnternet aracılığıyla alışveriş yaparken, bankacılık işlemleri gerçekleştirirken, sitenin güvenli olup olmadığından emin olun.
- İnternetteki tartışmalara, kavgalara katılmayın. Bu amaçla sizinle bağlantı kuran kimselerden uzak durun.
- Farkında olmadan ya da bilmeyerek istenmeyen bir siteyi göriintülediyseniz, hemen geri tuşuyla çıkın ya da sayfayı tamamen kapatın.
- İnternette tanıştığınız kişilerle buluşmayın. Mutlaka buluşmak istiyorsanız, randevuya yalnız gitmeyin ve kesinlikle kafe, alışveriş merkezi gibi kalabalık yerleri tercih edin.
- Şaka yapmak amacıyla da olsa internette birilerini korkutmaktan, kandırmaktan, tehdit etmekten uzak durun. Sizi bu duruma düşürecek kimselerle iletişim kurmamaya çalışın.
- Eğer internet ortamında istenmeyen bir duruma kanşırsanız ya da bir tehlike, sorun doğacağını düşündüğünüz bir şey olursa mutlaka ailenize danışın, haber verin.

( 01 Ocak 2008 Cumhuriyet Gazetesi - Eğitim Eki )

2008'e başlarken...

2008 bol sınavla geçmesinin yanında, "ilkleri ve sonları" da yaşatacak. Ortaöğretim Kurumları Seçme Sınavı (OKS) öğrencilere "veda" ederken, iki hafta sonra yeni bir sınav sistemine Seviye Belirleme Sınavı (SBS) ile "merhaba" denilecek. ÖSS'ye girecek öğrencileri ise bir avantaj bekliyor: Liseler, ortaöğretimin 4 yıla çıkarılması nedeniyle 2008'de mezun vermeyecek.
İlköğretim öğrencilerini SBS ve OKS, ortaöğretim öğrencilerini ve mezunlarını ise şimdiden ÖSS heyecanı sardı. Henüz söz konusu sınavların başvuru tarihleri açıklanmadı ancak kısa süre önce SBS'nin pilot uygulaması gerçekleştirildi. Bu yıl ilk kez yapılacak olan ve 6 ile 7. sınıf öğrencilerinin gireceği SBS'yi denemek amacıyla, 27 Aralık Perşembe günü MEB tarafından 12 ilde pilot sınav yapıldı

Asıl SBS ise
6. sınıf öğrencileri için 21 Haziran 2008,
7. sınıf öğrencileri için 22 Haziran 2008'de yapılacak.
ilköğretim 5. sınıf ile liselerin 9, 10 ve 11. sınıflarında okuyan öğrencilerin katıldığı Devlet Parasız Yatılılık ve Bursluluk Sınavı (DPYS) 4 Mayıs 2008'de yapılacak.


7. sınıflara iki SBS
OKS 2008'de son kez uygulanarak, tamamen kaldırılacak. Bu yıl 8. sınıfta okuyan öğrenciler, 8 Haziran 2008'de OKS'ye girecek. Bu öğrenciler, OKS puanıyla liselere yerleşen son kişiler olacak. Yeni sınav sistemi doğrultusunda 2008'de 6, 7 ve 8. sınıflar SBS'ye girecek. Sadece ilk uygulamaya özgü olmak üzere, bu yıl 7. sınıfta okuyan öğrenciler, 3 yerine 2 SBS notu esas alınarak liselere yerleşecek. Normalde öğrencilerin 6. sınıftan itibarenki SBS notları dikkate alınacakken, bu yıl 7. sınıfta olanların 7 ve 8. sınıf SBS puanları değerlendirmeye alınacak.

MEB'in 2008 takviminde yer alan diğer sınavlar ve tarihleri de şöyle :


-Açık İlköğretim Okulu 1. Dönem Sınavı: 12-13 Ocak 2008
-Açıköğretim Lisesi 1. Dönem Sınavı: 26-27 Ocak 2008
-Mesleki Açık Öğretim Lisesi: 26-27 Ocak 2008
-Motorlu Taşıt Sürücü Adayları Sınavı (2008/1): 16 Şubat 2008
-Açıköğretim Fakülte (Ara Sınav): 5-6 Nisan 2008
-Açık İlköğretim Okulu 2. Dönem Sınavı: 12-13 Nisan 2008
-Motorlu Taşıt Sürücü Adayları Sınavı (2008/2): 19 Nisan 2008
-Açıköğretim Lisesi 2. Dönem Sınavı: 17-18 Mayıs 2008
-Mesleki Açıköğretim Lisesi: 17-18 Mayıs 2008

-Açık İlköğretim Okulu Not Yükseltme Sınavı:17-18 Mayıs 2008
-Motorlu Taşıt Sürücü Adayları Sınavı (2008/3): 5 Temmuz 2008
-Motorlu Taşıt Sürücü Adayları Sınavı (2008/4): 23 Ağustos 2008
-Motorlu Taşıt Sürücü Adayları Sınavı (2008/5): 25 Ekim 2008
-Motorlu Taşıt Sürücü Adayları Sınavı (2008/6): 27 Aralık 2008




Üniversite adaylarına şans !
ÖSS adaylarını ise eğitimciler tarafıdan "büyük avantaj" olarak değerlendirilen farklı bir durum bekliyor. Ortaöğretimin kesintisiz 4 yıla uzatılması nedeniyle, bu yıl liseler mezun vermeyecek. ÖSS'ye girenlerin büyük bölümünü lise son sınıf öğrencileri oluşturduğu için mezun verilmeyecek olması, bu sınava katılan aday sayısında önemli oranda düşüşe yol açacak. Dolayısıyla, 2008 - ÖSS'ye girenlerin yarışacağı aday sayısı da düşecek ve üniversiteye yerleşme olasılığı artacak. Ancak eğitimciler bir konuda uyanda bulunmadan da geçmiyor. Liselerin mezun vermemesini fırsat bilen eski mezunlar, şanslarını bir kez daha denemek isteyerek ÖSS'ye başvuruda bulunabilecek. Böylece de sınava girecek adaylarda yine yığılma olacak.bu durumun çerçevesi ise ÖSS'ye başvuruların tamamlanması ile netleşecek.



( 01 Ocak 2008 Cumhuriyet Gazetesi - Eğitim Eki )

İMKÂNSIZ BATAİLLE'DAN İMKÂNSIZ "D0CUMENTS"A

Georges Bataille'ı, kendisi gibi eski bir Ecole des Chartes öğrencisi ve şair Philippe Desportes üstüne bir tez hazırlamış olan Bibliotheque Nationale'den meslektaşı Jacques Lavaud sayesinde tanıdım. Benim gerçeküstücülüğü benimsemiş olduğum yıl da olan 1924'te Lavaud -uzun yıllardan beri tanıdığım ve benden epeyce büyük olan Lavaud beni modern edebiyatla tanıştıran insandı- biraz da, ilgisiz bir gözlemci olarak, (daha sonra söyledi bana bunu) bu tanışmadan ne kadar ilginç bir tortu çıkabileceğini görmek için tanıştırmıştı bizi. Çok sakin ve çok burjuva bir ortamda, Elysee'nin çok yakınında, Cafe Marigny'de, bir akşam vakti gerçekleşti bu buluşma. Hangi mevsimdeydik hatırlamıyorum (ama kesinlikle yaz değildi, çünkü sanıyorum Bataille'm başında gri bir fötr ve ayrıca üstünde de siyah beyaz çizgili bir pardösü vardı).

Yaşça benden biraz büyük olan Georges Bataille'a karşı hemen yakınlık duydum. Benim kültürümden çok daha engin ve farklı olan kültürüne karşı bir hayranlık beslemiyordum yalnızca, henüz "kara mizah" olarak adlandırılması uygun bulunmamış olan bir özelliğin belirlediği konformist olmayan zekâsı da ilgimi çekiyordu. Kişiliğinin dışa yansımaları da çekiyordu beni, zayıftı daha ziyade, hem bu dünyada idi hem de romantik, hiçbir zaman, hareketleri ağırlaştığmda, çoğumuzun tanık olduğu o hafifçe köylü tavrını aldığında bile bırakmadığı bir yakışıklılığı vardı (gençliğinin ve hafif ağırbaşlılığının verdiği üstünlükleri de eklemek gerekir buna). Büyük bir derinliği olan ve şatafatlı giysilerle boş gösteriş çabalarının dışında kalan bir yakışıklılıktı bu. Oldukça birbirine yakın, içeri kaçmış, gök mavisi açısından çok zengin gözleri, alaycı bulduğum (haksız yere belki de) sık sık ortaya çıkan ilginç, kaba saba adamlara özgü dişleriyle uyum sağlıyordu.

Bataille'ın akademizmin en yetkin temsilcisi olarak gördüğü Paul Valery onun -belki de bu yetkinliği yüzünden- bir numaralı düşmanıydı. Dada esprisi de ilgi görmüyordu ve herşeye karşı sürekli bir kabullenme içinde oluşu içeren ve dadacılığın Hayır hareketine karşı, sistemli biçimde kışkırtıcı olumsuzlamanın çocuksu özelliklerinden kaçma üstünlüğüyle belirlenecek olan bir Evet hareketi başlatmanın uygun düşeceğinden söz ediyordu. Bir dergi kurduk, aynı eğilimleri taşıyan birçok genç entelektüel dergiye gelip birbirleriyle ilişki kurdular, edebiyat ve edebiyata yakın bazı başka alanlarda fikir alışverişinde bulundular ve bazı ortak düşünceler filizlendi. Bir süre sıcak baktığımız ve beslediğimiz bu projenin devamı gelmedi. Bu projenin en belirgin özelliği şuydu: mümkün olursa eski Saint-Denis mahallesindeki bir genelevi dergimizin adresi olarak göstermeye karar vermiştik. Bir gece aylaklığı sonucu gitmiş olduğumuz, olağanüstü eskiliği ve köhneliğiyle de çekici gelmiş olan bir evdi burası. Tabii ki burada çalışan kadınları da yazı kuruluna katmaya çalışacaktık ve, 24 Aralık'ta kızlardan ikisinin bize anlatmış olduğu bazı rüyaları -muhtemel bir yayın amacıyla- not etmiştim. Gaby'nin anlattıkları: "Bir kombinezon için nakış işlemiştim. Yıkamak amacıyla suya daldırdım onu: akıntı alıp götürdü. Yakalamak için suya atladım, ama su yerine merdivenlerle karşılaştım, bitmek bilmeyen merdivenler." Gene Gaby anlatıyor: "Kızkardeşimin arkadaşını öldürmek için bir tabanca satın alıyorum. Kan gördükçe ateş etmek istiyordum." Marinet-te anlatıyor: "Küçük kara köpekler ve küçük beyaz bir kediden oluşan bir sürüyle dolaşıyordum. Köpekleri tasmalarından tutuyordum ama kediyi tutmuyordum. Buluta dönüştüler."
O dönemde Bataille yazar olarak tanınmış değildi henüz. L'Histoire de l'oeil de (Gözün Hikâyesi), çok resmi bir Kolomböncesi sanat sergisi dolayısıyla yazmış olduğu ve büyük bir başarıyla geliştirdiği ve biçimsel açıdan yarı-nesnel, yarı-tutkusal bir özellik gösteren Aztekler'le ilgili makalesi de yayınlanmamıştı henüz. Bununla birlikte bana ünlü katil Georges Tropmann (kısmi adaşı) kimliğiyle sahneye çıktığı ama daha sonra birinci şahısla anlatılan bir hikâye biçimini alan bir romandan söz ettiğinde kısa süredir tanışıyorduk. "W.C." söz konusuydu belki de, sonuç olarak el yazısıyla yazmış olduğu bu metni yırttı. Bu romandan bir bölüm kaldı geriye: "Dirty'nin Hikâyesi" ("Dorothy" adının bilinçli olarak damgalanması açıkça). Bu metin önce ayrıbasım olarak yayınlandı -Hegel'den alınmış bir tanıtma yazısı ve kısa bir notla birlikte ama üzerinde hiç değişiklik yapılmadan- sonra Bleu du Ciel (Göğün Mavisi) adlı yapıtın girişi olarak yeniden basıldı. Hatırlayabildiğim kadarıyla Savoy'da (Londra) geçen bu hikâyenin -benim görmüş olduğum ilk haliyle- bir ilk bölümü (aramızda "Savoy bölümü" diyorduk buna) vardı, arkasından bir flaman epizodu geliyordu ve burada genç ve güzel İngiliz Dirty anlatıcıyla birlikte bir balık halinde çalışan satıcı kadınlarla, orada bir sefahate veriyordu kendini. Mylord l'Arsouille diye karanlık biri (daha sonra Bataille görünüş olarak tüm romantizminden arındığında ama bilge bir insanın dış görünümü altında içten içe gene ateş gibi yanmaya devam ederken kaybolup gitmiştir) her şeyin, aristokratik bir lüks ortamı ve tam anlamıyla bir aşağı tabaka ilkelliği arasında gidip geldiği bu iki bölümde sürekli sahnede bulunur.

Çok emin değilim ama Bataille'ın çok önemli bulduğu bir yapıtı bana okutması dostluğumuzun bu ilk dönemine rastlıyor muhtemelen: Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'ı; (bilindiği gibi) kahramanı ve yazarı olduğu tahmin edilen kişinin senli benli konuşma dilinde "başa çıkılmaz" dediğimiz cinsten, bütün ölçüleri aşmış gülünç ve dayanılmaz birinin inatçılığıyla, herkesi büyülediği yapıttır bu. Ne olursa olsun Bataille -o dönemde Rus edebiyatının birçok kahramanı gibi batakhanelerde ve orospular arasında düşüp kalkmaya meyilliydi- Dirty hikâyesinde büyük romancıya anıştırma yapacak kadar önem veriyordu Dostoyevski'ye: "Bundan önceki sahne, sonuç olarak Dostoyevs-ki'ye yaraşır bir sahnedir" diyordu, Londra'daki otelde geçen iğrenç sarhoşluk ve erotizm sahnesini anlattığı -flash back- sırada.

Kendisiyle tanıştıktan kısa süre sonra, Bataille'ı, benim sanatta ve şiirde iki yıldan beri beslenme ortamım olan çevreye soktum. Bu küçük grubun toplanma yeri Blomet sokağı No. 45'teki ressam Andre Masson'un atölyesiydi -yıkık dökük bu atölye de tam anlamıyla bir Dostoyevski havası teneffüs edilirdi-; Andre Masson, cinsel boşalmanın dünyanın başlangıcını anımsattığı düzeyli resimleri yapan sanatçıydı ve daha sonra da Georges Bataille'ın Histoire de Z'oez'Z'ünün ve erotizmin, kozmogonik lirizmin ve kutsallığın felsefesinin birbirlerine yaklaştığı metinlerinin büyük illüstratörü olmuştu
Masson'dan sonra ve komşusu Juan Miro'dan kısa süre önce gerçeküstücülüğe katıldığımda, Bataille hareketin dışında kaldı. La Revolution Sürrealiste'e (Gerçeküstücü Devrim) tek katkısı, derginin 6. sayısında, kendisinin, imzasız, adının baş harflerinin bile bulunmadığı bir yazısıyla yayınlanan bir "ortaçağ şiirleri" seçmesiydi. Anlamsızlığın başyapıtları olarak nitelenebilecek bu XIII. yüzyıl kısa şiirleriyle üstüne derin bilgisini Ecole des Chartes'ta öğrenim görmüş olmasına borçlu olmalıydı; bunlardan daha önce söz etmişti ve sonra da bana verdi şiirleri.

Gerçeküstücülüğe önce kuşkuyla bakan, sonra acımasızca düşman kesilen Bataille (1929-1930'da Documents dergisinin genel sekreteri olduğunda, ayrılıkçıların elebaşısıy-dı)- oldukça geniş tutulmuş bir kolokyumda "Troçki olayı"nm tartışılacağı gerçeküstücü bir toplantıda bir yabandomuzu gibi saldırıya geçmiş ve "bir yığın idealist başbelası" lafına muhatap olarak protesto edilmişti-daha sonra Breton ve Eluard'la karşılıklı saygı ve sevgiye dayanan bağlar kurmuş ve hatta onlarla Minotaure'da edebi açıdan, antifaşist hareket Contre-Attaque'm (Karşı Saldırı) yönetimini ele aldığında da siyasi açıdan işbirliğine gitmişti, ama gerçeküstücü gruba karşı yabancı kalma tavrında bir değişiklik olmadı.
Bataille ilk kez Documents dergisiyle hareketin başı konumunda buldu kendini. Burada denetimsiz bir güçten uzak kalmış gibi görünmüş olmasına karşın, şimdi bu derginin onun görüşleri doğrultusunda çıkmış olduğu izlenimi hâkimdir: yüzlerinden birini kültürün yüksek kürelerine doğru (Bataille mesleği ve formasyonu açısından ister istemez uyruğu durumundaydı onun) öbürünü de insanın elinde harita ve herhangi bir pasaport olmadan serüvenlere daldığı vahşi bir bölgeye doğru çeviren bir Janus'tü bu yayın organı.

La Gazette des Beaux-Arts'm editörü ve eski tablo tüccarı Georges Wildenstein tarafından çıkarılan Documents'm. başlıca çizerleri Bataille'ın kendisi, o dönemde Trocadero Etnografya Müzesi müdür yardımcısı olan Georges-Henri Riviere, modern batı sanatı uzmanı ve "zenci sanatı"nı ele alan ilk yapıtın sahibi Alman şair ve estetikçi Cari Einste-in'dı. Dergiye katkıda bulunanlar çok farklı bölgelerden geliyorlardı çünkü en uç noktada yer almış yazarların -Bataille'ın çevresinde toplanmış gerçeküstücülüğün dönekleriydi bunların çoğu- yanında, aralarında Institut üyelerinin ya da bazı müzelerin ve kütüphanelerin yüksek düzeyde görevlilerinin de bulunduğu çok farklı disiplinlerin (sanat tarihi, müzikoloji, arkeoloji, etnoloji vb) temsilcileri de vardı. Hiçbir biçimde "mümkün olmayan" bir karışımdı bu; nedeni disiplinlerin -ve disiplinsizliklerin- çeşitliliklerinden çok bu insanların kendi uyumsuzluk ve tutarsızlıklarıydı: kimileri gerçekten tutucu bir anlayış içindeydiler ya da her halükârda sanat tarihçileri ya da eleştirmen (Einstein sözgelimi) gibi davranma eğilimindeydiler ve daha öteye gitmek istemiyorlardı pek, öbür-leriyse (Riviere'in destelediği ve şair Georges Limbour'dan sonra ve etnolog Marcel Gri-aule'den önce birkaç aylık yazı kurulu sekreterliğim sırasında yardımcı olduğum Batail-le sözgelimi) dergiyi basmakalıp fikirlere karşı bir savaş makinesi gibi kullanmak istiyorlardı.
Derginin çıkışı sırasındaki tanıtma yazısının bazı bölümleri açıkça Bataille'm damgasını taşıyor gibiydi: "En sıkıcı, henüz sınıflandırılmamış sanat yapıtları, ve bazı kural dışı, bugüne kadar ihmal edilmiş ürünler arkeologlarınki kadar kesin ve bilimsel incelemelere konu olacaktır burada (...) Dergide genellikle, sonuçları henüz tanımlanmamış en kaygı verici olgular ele alınmaktadır./ Bu farklı araştırma ve incelemelerde sonuçların ya da yöntemlerin çoğu zaman anlamsız gözüken niteliği, her zaman yol yöntem kurallarına uygun biçimde yapıldığı gibi gizlenmeyip, hem bayağılığa karşı duyulan nefretten hem de mizah duygusuyla açıkça belirtilecektir." Temkinli bir başlangıçtan sonra temelde, yalnızca, esas olarak bir sanat dergisinden beklenen genel şeylerden kaçamayacak bir derginin nasıl açık bir düşünceyle hazırlandığını belirtmeye yönelikmiş gibi gözüken programa önem verilmiş olduğunu anlamak için Documents koleksiyonunu tarih sırasına göre şöyle bir karıştırmak yeterlidir. Kısa sürede, Bataille'm desteğiyle sıkıcı ve kural dışı olan şeyler, kaygı verici olmamışlarsa, inceleme ve araştırma konularından çok, yalnızca en ağır bilimi aktarmaya devam eden bazı metinlerle ya da değeri tartışılmaya pek olanak vermeyen yeniden üretilmiş eski ya da modern yapıtlarla yakınlıkları nedeniyle de olsa, oluşumuna bir yığın tuhaf unsurun girdiği acayip bir karışım olan yayının kendi içindeki özellikler durumuna gelmişlerdir.
Bataille Cabinet des Medailles'da (Fransız Ulusal Kütüphanesi'nin yedi numaralı bölümü) görev yapmış ve Ecole des Chartes'tan mezun birisine kesinlikle yaraşan iki yazıyla başlangıç yaptı Documents'a: Galya paralarının incelendiği "La Cheval Academi-que" ve bir ortaçağ elyazmasınm anlatıldığı "Apocalypse de Saint-Sever". Bununla birlikte Bataille'm daha sonra geliştireceği temalar kendilerini göstermeye başlamışlardır burada: "idealistlerin bayağılıklarına ve küstahlıklarına karşı insani, gülünç ve iğrenç karanlığın bir yanıtını" gösteren kaba biçimler (burada atın Keltlere özgü betimlemeleridir bunlar): "kirli ve kanlı olaylar"ı güçlendirici rol (kahramanlık destanlarında ya da Saint- Sever minyatürlerinde görülenler gibi).

Derginin 3. sayısında, Bataille paradoksal olarak düşsel bir başlıkla, "Le Langage des fleurs"le (Çiçeklerin Dili) kendi saldırgan antiidealist felsefesinin bir ilk taslağını vermiştir; Bataille burada uzun uzun kutsallık kavramına eğildikten sonra çeşitli biçimler altında, kendisini tam bir olgunluğa ulaştıran "imkânsız"m (mümkün olandan yararlanmaya karşı her türlü tehdite yönelik olarak getirilmiş sınırlardan kaçıp kurtulanlar) gizemini ve bu öğretiyi, daha doğrusu anti öğretiyi - "bilgisizliği" geliştirmeye başladığı ana kadar gençlik başkaldırılarının ikonoklast öfkelerini aştı ve kendisini dinlemek isteyenlere, daha iyi denetlenmekle birlikte daha fazla deneyim ve daha fazla bilgiyle beslendikçe daha yararlı bir eğitim verdi düpedüz. Çıkış yazısı diyebileceğimiz bu yazı, yazarı için bazı uygunsuz (uygunsuzluk sanki bir değerlendirme işi değil de, doğanın içinde bulunan bir şeymiş gibi) bitkisel biçimlerin yeniden üretilmesini göstermek ve sonunda bir gübre çukuruna güllerin yapraklarını ayıklayan Marki de Sade'ı hatırlama vesilesi oldu. Bununla birlikte Bataille'm (bir hiç olduğu izlenimi bırakabilen ama düşüncesinden de hiç vazgeçmeyebilen inatçı köylü) elindeki kâğıtları açmaya karar verdiğini görmek için derginin 4. sayısını beklemek gerekti.

Bir tanesi 1905'te çekilmiş olan ve inanılmaz görünümler içindeki küçük burjuvaların düğününü, öbürleri de tiyatrocuları ve olsa olsa on dokuzuncu yüzyıl sonunun birtakım insanlarını son derece eski püskü, yırtık pırtık giysiler, görünümler ve fizyonomiler içinde gösteren fotoğraflarla süslenmiş olan ''Figüre humaine" (İnsan Yüzü), "delicesine imkânsız" görünümlü, ama bizim babalarımız ve analarımız olabilecek erkeklerden ve kadınlardan başkaları olmayan bu gülünç yaratıklar galeresinin sunucusunun, sürekliliği "bazı yüksek niteliklerin kalıcılığını" varsayan güven verici bir insan doğası düşüncesine karşı ve "akılcı düzene doğayı sokma" fikrine karşı giriştiği gerçek bir suikasttır. Bunu çok kısa bir süre sonra "Le gros orteil" (Ayak Başparmağı) izledi; Bataille bu yazıyla işleri bok etmiştir (böyle söylemek gerekir bunu): tam sayfa halinde düzgün ayak başparmağı röprodüksiyonları ve yorumlama: ayağın tabularla sarılmış ve erotik alanda bir fetişizmin konusu olmasının nedeni ayakları çamura batmış olan ve başını gökyüzüne çevirmiş olan insana, yaşamının "pislikten ideal olana ve ideal olandan pisliğe bir gidip gelme hareketinden başka bir şey olmadığını" hatırlatmasıdır. Bu antiide-alist tutku tam anlamıyla ifadesini, ilke olarak gnostik (bilinirci) araştırmalara adanmış ve manicilikten esinlenmiş bir metin olan "Le bas materialisme et la gnose"da bulacaktır: Bataille "Soyut Tanrı'yla (ya da basit olarak düşünce) hapisanenin başgardiyanı ve duvarları olan soyut maddeyi sırt sırta verdirerek, bu taşlara resmedilmiş korkunç Tanrılarda -daha sonraları simgesel açıdan büyük önem vereceği bir motif olan bir acephale de (başsız) vardır bunlar arasında- yalnızca uygunsuzluğu ve şaşırtıcı düşünceden yok-sunluğuyla insanı idealizmin zorlayıcılığmdan kaçıran bu basit maddenin imajını görmenin mümkün olduğu biçimlerin tasvirlerini bulur.

Documents bir sanat dergisi olarak programını yürütmekten geri kalmıyordu. Gerçek belgeler" (sözgelimi bir Courbet'nin, bir Manet'nin yaşadıkları dönemde neden oldukları skandallarla ilgili belgeler ya da kübist Juan Gris'nin hiç yayınlanmamış bir yazısı) dergide tam yerini buluyordu. Ünlü ya da henüz yeni yeni tanınmaya başlamış sanatçıların yapıtları, sanat yazıları yazan yazarların genel olarak benimsemiş olduklarından farklı bir biçimde bazı yeni açılardan bakılarak ele almıyordu ve Picasso bu tükenmeyen konuya bir özel sayıyla malzeme sağlamış, büyük sosyolog Marcel Mauss da yardımcı olmayı ihmal etmemişti bu sayıya. Ayrıca Documents, örneğin, en azından Fransa'da bir Antoine Caron'un -o dönemde eski sanatçılar arasında hemen hemen hiç tanınmıyordu- dehasına saygı göstermiş olan ilk dergidir, gene o dönemde sanat dünyasına henüz yeni girmiş olan Alberto Giacometti, Gaston-Louis Roux, Salvador Dali (kısa sürede Bataille'ı öfkelendirerek gerçeküstücülere katılmıştır) gibi adı bilinmeyen sanatçılarla da ilgilenmiştir. Çoğu zaman çok marjinal ama az ya da çok dolaysız biçimde estetikle bağlantılı olan ve etnografya ve folklor alanına giren olguları konu almakla birlikte, kuramsal bakımdan öngörülmüş olan çizgiden sapmıyordu ve yazı açısından katkılarına bakıldığında, Bataille -hangi sonuçlara varırsa varsın- sonuç olarak, metinlerinin çoğunda çıkış noktası olarak biçim çözümlemesini ya da ikonografik çözümlemeyi alarak oynuyordu oyununu. Gene de kesin olan şu ki, derginin büyük ölçüde hedef kitlesi olan sanat meraklılarının kafası yalnızca Bataille'm ve en yakın arkadaşlarının yazılarının içeriğiyle değil, 20'li yılların sonlarında sanat dergileriyle uygulamalar arasındaki şaşırtıcı kopmanın etkisiyle de karıştırılmıştı: Afrika-Amerika, hatta Paris müzikolü-ne, caza, henüz yeni ortaya çıkmış olan sesli sinemaya, Atlantik ötesinin güzel starlarına, çalgılı kahvelerin yıldız şarkıcılarına, Fantomas ya da çeşitli olaylarla süslenmiş kitap kapakları gibi popüler resimlere ve bunun gibi başka konulara (bahçelerimizin ve alanlarımızm çağdışı anıtları, çocuksu kitaplar, Karnavalın son günü maskları) gösterilen büyük ilgiye, Bataille'm -biraz da muziplikle- yalnızca tuhaf, hatta gülünç ya da korkunç nitelikleri dolayısıyla koyduğu fotoğraflar ekleniyordu. Lisieux'de Azize Therese kültüyle hızla çoğalan kalitesiz resimler Bataille'a ve bazılarımıza özellikle işlenmeye değer bir konu gibi gözüktü, öyle ki oraya bir günlüğüne hacı olmaya gidecek ve yerinde malzeme toplayacaktık; ama patronumuz böyle bir seyahati günah kabul ederek tasarladığımız gibi bir sayı çıkarmamıza izin vermedi ve olay gerçekleşmedi.

Garip bir biçimde kuşatılmış, kendi kendimize iyi örgütlenememiş ve eğilimlerimize göre bölünmüş durumda (bu durum ekibimizin karmakarışık bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor ve eklektik olmaktan çok son derece keskin karşıtlıkları içinde barındıran bir derginin karmakarışık yapısını belli ölçüde açıklıyordu) bir şirketin çeşitli yerlerine sığınmış, sivrilikleri de giderilmiş dergimize istediğimiz gibi parlak bir sayfa düzeni yapamıyorduk, finanse ettiği derginin konformizme karşıt yanlarıyla belli ölçüde eğlenen (dergi korkuttuğu kadar da oyalıyordu belki) ama sonuçta onun daha rantabl olmasını isteyen editörümüz tarafından yüzüstü bırakıldık. Son sayıda Bataille, Van Gogh üstüne, kesilen kulak olayıyla ressamın yapıtlarında zaman zaman doğrudan zaman zaman da dolaylı biçimde görülen güneş teması arasında ilişki kurduğu uzun bir yazı yazdı. Derin coşkuda ya da ölümde, kendi dışına yansıtma olarak kurban temasıyla ortak körleştirici güneş temasının, bazı noktalarda ısrarcı olmayan ama okuyucuyu kafa karıştırıcı bir şeyle karşı karşıya getirmek isteyince de hırçınlaşan, bu tuhaf kaybeden kazanır oyununda, Documents macerasında başı çekmiş olan yazarın tüm yapıtlarında nasıl bir ağırlığı olduğu bilinir.

Belli başlı çalışma arkadaşlarından çoğunun (Bataille'la barok ve hemen hemen her zaman şu ya da bu biçimde küstah yazılarıyla yamakları, çok zor anlaşılan ve çevrilmesi neredeyse imkânsız yazılarıyla Einstein) herkesin kendi karakterine göre dergiye "olağanüstü çekici" bir görünüm kazandırmak amacıyla ücret alıyormuş gibi gözüktüğü bu yayın organı on beşinci sayısından öteye gidemeyerek imkânsızlığını kanıtladı.

Georges Bataille'm, ben kendisini tanıdığımda henüz gebelik çağında olan otuz küsur yıllık edebiyat yaşamında katettiği mesafeyi bu biçimde anlatmak boşu boşuna sözcüklerle oynamak mı olur: keşfedebildiği ve bozarak Documents haline getirdiği en kabul edilmez şeyin büyülediği imkânsız adam olduktan sonra görüşlerini genişletti (eski, tepinen çocuğun hayırlını aşma düşüncesine göre) ve insanın, ölçüsünü bu ölçüsüzlükte aradığı takdirde bütünüyle böyle biri olabileceğini bilerek, kendisini, yukarının ve aşağının birbirine karıştığı ve herşeyle hiçbir şey arasındaki mesafenin ortadan kalktığı noktaya -Dionysos sarhoşluğuyla- ulaşma hırsı içinde İmkânsızın adamı yaptı.

Ama Bataille'la ilgili olarak, onun düşünce dünyası sanki bir kalkış ve varış noktasını kapsayacak kadar yoksulmuş gibi, belli bir mesafeyi anlatmaya çalışmak gülünç kaçacaktır büyük olasılıkla. Bataille, baştan beri imkânsızın simgesinin altına yerleşerek, çevresinde aşılmaz ve özellikle, oraya, yitirilmiş bir dostun çok solgun ve çok belirsiz bir yansımasından başka bir şeyi geçirmek amacıyla bu satırları yazan dosta imkânsız kılınmış bir sınır yarattı.


( Cogito güz 5 1995 - Michel Leiris - Fransızca'dan çeviren: İsmail Yerguz )

Savaş Etkeni Olarak Soyutlama Anlayışı

Bugün yalanla savaş arasında çözülmez bir bağlantı bulunmaktadır; bugün diyorum, çünkü söz konusu olan sözcükleri kendi kendine bağlayan bir bağlantı değildir. Bize kendini sunduğu haliyle varoluşun edimselliğinde, savaşın yalana, çift biçimli yalana bağlı olduğunu onaylamamak olanaksızdır: Başkasına söylenen yalan ve kişinin kendisine söylediği yalan; zaten her ikisi de sıkıca birbirine bağlı ve belki de hukuken birbirinden ayrılmazdır.

Kendine yalan söylemeyen kişi; modern biçimleri altında savaşın, değeri olan hiçbir karşı fikre sahip olmayan bir keşmekeş olduğunu saptamadan edemez; bu belki de yalnızca, savaşın, silahsız bir hasma karşı yöneltilen salt bir saldırı olduğu yerler dışında böyle değildir -kuşkusuz bu da salt bir görünüştür-; ama bu durumda da savaş, sözcüğün tam anlamıyla savaş olmaktan çıkıp cezalandırıcı bir girişim gibi sunularak üstü örtülmeye çalışılan basit ve salt bir haydutluğa dönüşür; propagandanın tükenmez kaynakları da bu üstünü örtme girişimi için iş başındadır.
Bambaşka bir durumda, yani gerçekten silahlanmış hasımlar arasında çatışkı bulunduğunda, bugün biliyoruz ki her türlü risk, tasarlayışımızın sınırını aşar ve yıkılışlar, bütün görünüşler uyarınca, elde edilmek istenen faydaları aşıp geçer. Olgular önümüzde, hepimiz için dolaysızca okunabilir ve dışa vurdukları öğretinin, nasıl olup da hâlâ insanların büyük çoğunluğu için değilse de hiç olmazsa geleceklerinin bağımlı olduğu sözüm ona sorumlu bireyler için, ölü bir anlam olarak kaldığını kavramak çok zor. Ama açık ki burada yalanın rolü, her türlü düşünmenin (reflexion) berisinde belirleyicidir. Savaşı, onu yapmaya ya da ona maruz kalmaya karşı olanlara kabul ettirmek ancak organize yalan yoluyla umulabilir. Bu arada belirtelim ki" yapmak" ve "maruz kalmak" fiilleri arasındaki ayırım bugün silinmiştir; ve bu nokta üzerinde dikkat yoğunlaştırılmı-yor. Savaşı kabul ettirmek için bugün artık çıkarcılık düzlemine yerleşmeye kimse cesaret etmez, yalnızca zorunluluğun ya da sözüm ona dinî gerekliliğin düzleminde yer alınır. Sözüm ona dinî olanın kategorisi, ırk savaşlarını olduğu kadar devrimci savaşları, sınıf savaşlarını da kaplar. Böyle yönlendirilmiş olan her propagandanın temelinde yalan olduğunu göstermek elbette çok kolaydır.

Ama gerçeği söylemek gerekirse bu bir girişten başka bir şey değil. Burada taslağını çıkarmakla kendimi sınırladığım araştırma, yalanı ve soyutlamayı bağlayan uygun kişiyi belirlemekle ilgilendiğimizde başlıyor. Bu kez de şunu belirtelim ki kavramsal bir bağlantının kuruluşuna girişmek değil de tarihsel varoluşun içine yerleşmek söz konusu olabilir.

Öncelikle soyutlama ile soyutlama anlayışını ayırmak uygun düşecektir; ama bu ayrımı yapmak kolay değildir. Soyutlama kendi başına ele alındığında, hangi türden olursa olsun, belirlenmiş bir amaca ulaşmak için girişilmesi kaçınılmaz olan düşünsel bir işlemdir. Psikoloji, soyutlama ile eylem arasındaki içsel bağı mükemmel bir şekilde günışığına çıkardı. Soyutlamak, öncelikle yapılması gereken fazlalıkları atma girişimidir; fazlalıkların bu atılışı özde akla dayanan bir özellik sunabilir. Bu demektir ki zihin, hedeflenen sonucun elde edilebilmesi için gerekli olan yöntemli unutmalar hakkında açık seçik bir bilinci saklı tutmalıdır. Ama bir tür büyülenmeye boyun eğerek öncelikli koşullarına ilişkin bilincini yitirdiği ve kendisi yalnızca bir tutum hatta son çare olan bir şeyin yapısı hakkında aldandığı da olur. Soyutlama anlayışı, bu yanılgıdan koparılmaz, hatta onun, bu yanılgının ta kendisi olduğunu da zevkle söyleyeceğim. Soyutlama anlayışının, belli açılardan, emperyalizmin düşünsel dünyadaki dönüşümü olarak ele alındığını söylemek yanlış olur mu? Belki de az okunan Baron SeiUiere0' bu noktayı yeterince seçik olarak görmüştür. Önceliği, bütün diğerlerinden yalıtılmış belli bir kategoriye keyfî olarak bağladığımız andan başlayarak soyutlama anlayışının kurbanları oluruz. Ama önemli olan bu işlemin, görünüşlere rağmen, özde düşünsel bir düzlemde bulunmadığını iyice kavramaktır. Aslında söz konusu işlemin, değişmezcesine tutkulu olma özelliğini günışığına çıkartacak genelleştirilmiş bir psikanalize çağrıda bulunmak uygun olacaktır. Bu, örneğin insan gerçekliğinin bütününü ekonomik olgulardan yola çıkarak yorumlamaya yönelen herkes için en üst derecede doğrudur. Bu konuda en ufak bir yanılsamaya meydana vermemek için örneğin bir Marxçmm sanat sorunlarından söz ettiğini duymak yeterlidir. Sanat yaratımının özelliklerini, aynı dönemde ağır basan ekonomik koşulların altına yerleştirmeye yönelme edimi, hangi türde olursa olsun, akla uygun bir doğrulamaya sahip olamaz. Ve bu alanda, böylesi indirgemelerde hıncın rolünü günışığına çıkaran Nietzsche'nin ve özellikle de Scheler'in tamamlayıcı çözümlemelerine başvurmanın önemi ortadadır. Burada, doğrudan doğruya "bu şundan ibarettir...", "bu şundan başka bir şey değildir..." türündeki genel formüllerin karşısında yer almak gerekir; değerden boşandıran her indirgeme, hıncın yani tutkunun temelindedir ve gerçeğin belli bir bütünselliğine karşı girişilen bir tür suikasta denk düşer. Bu bütünselliğin hakkını tanımayı, yalnızca, açıkça somut olan bir düşünce umut edebilir. Ama görmemiz gereken nokta, salt görünüşler ya da salt üstyapılar olarak adlandırılanları kurban ettikten sonra geriye kalan ve tek başına saklı tutulmak istenen tortu öğesine yönelik belli bir kurgusal yüceltmenin, bu indirgemenin hep karşı tarafında yer aldığıdır. Burada mutlak olarak genel olan bir fenomen var ve bu gerçeküstücülerin polemiklerinde olduğu kadar Marxçı eleştirilerde de göz önüne çıkabilir. Kuşkusuz, geleneksel ve tepkisel bir felsefe de, dışlama (exclusion) anlayışıyla kendini yönlendirdiğinden belli bir noktaya kadar benzer belirlemelere yol açar. Ama yine de yapılması gerekli önemli bir ayrım var, çünkü herşeye rağmen bu felsefe, benim soyutlama anlayışı olarak adlandırdığım anlayışın, en kökten biçimde karşıtında yer alan, geçmişe ve insanca-tanrısal belli bir emanete saygılı bir eğilim taşır; söylenebilecek tek şey şudur: Bu düşünme tarzı da, tıpkı bütün diğerleri gibi, dokunduğu her şeyi kaçınılmazcasına çarpıtan soyutlama anlayışının egemenliği altında, tam olarak, kendini katılaştırma, kurutma ve arındırma (steriliser) tehlikesiyle hep yüz yüzedir. Bu soyutlama anlayışı, gözümüzün önünde bir şekilde Bay Ju-lien Benda'nm(2> kişiliğinde ete kemiğe bürünmüştür.

Ama soyutlama anlayışının tutkuya dayalı bu aşağı yanlarının bilincine varılır varılmaz, bunların, olabilecek en kuşkulu savaş etkenlerinin içinde yer aldıklarını anlamak da olanaklılaşır; ve bu noktada, birbirine bağlı pek çok gözlem kendisini dayatır. Bunlardan en önemlisi bence şu: Sonuçta ortadan kaldırmaya hazır olmam gereken başka varlıklara karşı savaş eylemine girişmemi benden istedikleri andan başlayarak (bunu isteyenler, Devlet ya da bir parti veya askerlik yahut da dini bir grup vb. olabilir), yok etmeye yönlendirilmiş olduğum varlığın bireysel gerçekliğine yönelik bilincimi kaybetmem zorunludur. Onu günah keçisine* dönüştürmek için, soyutlama yoluyla onu değiştirmek kaçınılmazdır; o, komünist ya da antifaşist yahut faşist vb. olacaktır. Burada, zihin tarafından bilinçli olarak ortaya konulan bir girişimin bulunduğunu aslında hiç düşünmedim. Hakikat çok daha derindir. Bana öyle geliyor ki burada söz konusu olan, hınç öğesinin, kuramsal ayrıştırma eğilimiyle bağlı bulunduğu bir düzenleniştir. Bu düzenleniş, örneğin hayranlıkla seyreden kişinin bütünü ile hayranlıkla seyredilen kişinin bütünü arasındaki bir tür gerilim olan kaynağındaki haliyle ve saf biçimiyle hayranlığa, özde karşıdır. Gerçekten şunu da belirteyim ki, -bu bana yapılabilecek en önemli gözlem olarak görünmekte- hayranlıkla seyretmenin (contemplation) olağanüstü geri çekilişi, bir yandan soyutlama anlayışının gelişimine bağlıyken bir yandan da, daha vahim bir şey olarak dünyadaki savaş anlayışının yoğunlaşmasının bağlaşığıdır (correlatif). Hayranlıkla seyretme sorunuyla barış sorunu, yalnızca birbirlerini desteklemekle kalmayıp bir ve aynı konuyu oluştururlar; ama bir kez daha belirtelim ki, kendi başına ele alındığı haliyle soyutlamadan doyum sağlama eğilimi ile hayranlıkla seyretme arasında karşıtlık bulunmaması olanaksızdır.

Çok daha ileri gidip yaşadığımız dünyanın, soyutlamaların soyutlama olmayı sürdürerek cisimleştikleri, başka deyişle, ete kemiğe bürünmeksizin maddeleştikleri bir dünya olduğunu gözlemlemek gerekir ve bu, onun mahkûm edilmiş bir dünya olduğunu belki de en açık biçimde gösteren çizgilerden biridir. (Örnek vermek ya da açık kılmak için, çağdaş dünyada mimarlığın olağanüstü yoksulluğunun bu genel olguya bağlı olduğunu söyleyeceğim.) Çağdaş dünyada, kitle idesinin uğursuz kullanımını bu perspektif içinde ele almak gerekir. Kitleler...işte benim anladığım anlamda, gerçeğe yani faydacı bir biçimde güce, kuvvete dönüştüğü halde bir soyutlama olarak kalan soyutlamanın en anlamlı, en tipik örneği.Gerçekleştirilen bu tür soyutlamalar, bir biçimde savaşa yani, kısaca birbirlerini yıkmaya doğru önceden düzenlenmiştir. Ve bu noktada, en çeşitli ve en somut gelişmeler işin içine girer: örneğin, bütün uğursuz etkileriyle yüksek tirajlı basın bu türden soyutlamaya açıkça bağlıdır. Son araştırmalarımın ana konularından birini yeniden ele alarak, bu basının temelde düşünmeye (reflexion) karşı, olabilir her düşünmeye karşı, ama aynı zamanda da -ve tersine- düşünme adını hak eden her şeye karşı, ki bundan, kendine ait en içten etkinlik olan titizliğin bilincine vararak, aksine, somuttan yana ve somutun yararına işlemesi gereken düşünmeyi anlıyorum; basının işte bu düşünmeye karşı yönlendirilmiş olduğunu söyleyeceğim. "Somuttan yana, somutun yararına" deyişlerinde düşünmesiz bilinci (conscience irreflechie) yakalayan bir yan var; böylece somutun, kendini öncelikle sunduğu, yola çıkılması gereken nokta olduğu sanılıyor. Ama hiçbir şey bundan daha yanlış değildir; ve bu noktada Bergson, Hegel'le birleşir. Somut, sürekli olarak fethetmeye yöneldiğimizdir. Başlangıçta yer alansa, işlenmemiş soyutlamaların bir pıhtı gibi durduğu, adlandırılamayan ve adlandırılmamış bir tür karmaşadır. Somut olan, bilimsel olarak ele alman soyutlamanın ötesinden yeniden tutulabilir ve yeniden fethedilebilir. Aynı sorun, benzer terimlerle barış için de söz konusudur. Hiçbir yanılsama, barışın, başlangıçta yer alan bir durum olduğuna inanmaktan daha tehlikeli değildir; kendini başlangıçta ortaya koyan, savaş bile demlemeyecek bir şeydir ama savaşı gizlice içinde barındırır. Araştırmanın bu noktada içselleşmesi gerektiğini ve hayranlıkla seyretme ile barış arasındaki yukardaki bağlantıların bu içselleşme sayesinde aydınlanabileceğin! gözlemleyelim. Her birimiz kendimize, kendi kendimizle barış durumuna hangi koşullar altında girdiğimizi sormalıyız; bu iç barış durumunun başlangıçta yer almadığını, alamadığını ve yalnızca bir sonuç, en zor, en üst düzeyde bir varış olduğunu iyi biliriz. Ama gözleri körleşmiş bazı düşünürlerin varsaydığına karşı olarak, kardeşlerimizle barışık değilsek kendimizle barışık olamayacağımızı da gayet iyi biliriz. Kardeşlerimiz diyorum ve burada en şematik taslaklarını çizmiş olduğum bu nokta, kardeşliğin özü üzerine yapılacak olan bir araştırmayla açığa çıkacaktır.

Oysa, soyutlamada kardeşlik hiç yoktur ve olamaz. Bu bakımdan hiçbir şeyin, Fransız Devrimi insanlarına doyum sağlayan formüllerden daha yanıltıcı ve yalancı olmadığını düşünüyorum. Onlar safdillikle inandılar, çünkü özgürlüğün, eşitliğin ve kardeşliğin aynı düzlemde yer alabileceği, tam olarak gelişmemiş bir felsefeden etkilenmişlerdi. Ama tam da burada, hiçbir şeyin bundan daha az uygun olmadığını düşünmekteyim. Eşitliğin soyutlamaya dayandığını kabul etmeyi bilelim, eşit olanlar insanlar değildir, çünkü insanlar üçgenler ya da dörtgenler değildir. Eşit olan, eşit olarak konulması gerekenler asla varlıklar değil de, bu varlıkların birbirlerinde tanımaları gereken haklar ve ödevlerdir; bu tanıma olmaksızın kaos olur, bütün ürkütücü sonuçlarıyla tiranhk olur -en kabanın en asil karşısındaki üstünlüğü olur.
Ama haklarla ilişkili olandan, varlıklarla ilişkili olana geçmeye kalkışıldığında, trajik bir hatanın suçlusu olunur ve eşitlikçilik olarak adlandırılan şeyin, bugün tanığı olduğumuz canavarca sapıklıklara hangi diyalektikle ulaştığını göstermek kolay olacaktır.

Bu diyalektik açıkça, soyutun bir kategorisi olan eşitliğin, yalana dönüşmeksizin ve bunun sonucunda da demokratik olmayan her rejimde görülenleri aşan eşitsizliklere yol açmaksızın varlıklar alanına geçemeyecek bir şey olmasına dayanır. Burada da karşımıza çıkan yine savaştır ama artık tanınmaz biçimler altındadır, çünkü aslında, toplam bir güçsüzlüğe indirgenmiş milyonlarca varlığın sistemli ezilişi olmuştur.

Hiç unutmamalıyız ki milyonlarca, on milyonlarca varlığın köleliğe indirgendiği bir dünya barış içinde bir dünya olarak değerlendirilemez; ama öte yandan, söylenebilecek her şeye rağmen, böylesi büyük bir haksızlık durumu, hukukun temel ilkelerinin dile gelmediği, hatta tasarlanmadığı dönemlerde var olabilecek olan durumdan kökten farklıdır. Düşünen bir zihin için en ürkütücü skandal korkusu, biçimsel olarak hiç kimsenin karşı çıkma cesaretini tam olarak gösteremeyeceği bu ilkelerle, en temel hakların sistemli çiğnenişi arasındaki hoşgörülemez çelişkidir. En ciddi sorunsa, bu çelişkinin, basit düşünsel bir veri olarak değil de varoluşun içinde nasıl olup da olanaklı olduğudur. Ortaya koymaya çalıştığım, tam da, bir tür zekâ hastalığı olarak değerlendirilen soyutlama anlayışının bu çelişkiyi olanaklı kıldığıdır. Ayrıca "zekâ hastalığı" deyişi de ta-mıtamına uygun bir deyiş değildir. Soyutlama anlayışının kökeninde tutku bulunur. Demek ki, yüzeysel bir biçimde kendini, basitçe zekânın bir hastalığı olarak gösteren şeyin kaynaklarını görmek için daha fazla derinleşmek gerekir. Bu da, henüz ele almadığımız başka bir araştırmanın konusudur.


( Cogito güz 5 1995 - Gabriel Marcel - Fransızca'dan Çeviren: Medar Atıcı )

Google'da Profesyonel Arama Yapmak

Google gerçekten de çok akıllı bir arama motoru.
Ama ne yazık ki sadece çok az kullanıcı bu mükemmel arama aracının gerçek gücünden haberdar.
Çoğu kullanıcının Google kullanımı bir ya da iki anahtar kelime girip "Google'da ara" düğmesine tıklamak ve karşılarına gelen sonuçlardan istediklerini seçmek ile sınırlı. Tabii bu şekilde kullanıcının karşısına gelen sonuç sayısı 10.000 veya 100.000 olunca gerçekte elde edilmek istenen sonuçlara ulaşılamıyor. Neyse ki daha iyi yöntemler de var ve bu şekilde sonuç sayısı daha etkin çalışılabilecek düzeylere çekilebiliyor.Daha etkin ve daha iyi doğru arama yapabilmeniz için mutlalaka bilmeniz gereken profesyonel ipuçlarını bulunmaktadır.

Doğru arama
İsterseniz standart, isterseniz de gelişmiş arama arayüzünü kullanın, hedefinize daha yakın sonuçlara ulaşabilmek için hep doğru arama yöntemini kullanmalısınız. Google size bütün olanakları sunuyor. Doğru yöntemi kullanıp sonuçlara hemen ulaşmak veya yanlış yöntemle samanlıkta iğne aramak arasındaki seçim tamamen size kalmış.İzlenebilecek birçok farklı yol olsa da, bir Google araması temelde altı adımdan oluşmalıdır:

• Google'ı açıp arama satırını doldurmadan önce ne aradığınızı biraz daha düşünün, özellikle aradığınız öğeyi diğerlerinden ayırabilecek özellikler ve anahtar kelimeler bulmaya çalışın. Hedefinizin sahip olmaması gereken özellikler de işinize yarayacaktır. Bu hazırlık size sadece zaman kazandırmakla kalmaz, aradığınız doğru sonuçlara ulaşmanızı da garanti altına alır.
• Arama stratejinizi belirleyin. Kullanmak istediğiniz bütün anahtar kelimeleri bir kenara yazın (ne kadar çok, o kadar iyi). Eğer mümkünse aramanızı operatörlerle daha da detaylandırın. Arama operatörlerini kullanmak yerine "Gelişmiş arama" özelliğinden yardım almayı da deneyebilirsiniz.
• Anahtar kelimelerinizi arama satırına girdikten sonra "Google'da ara" düğmesine tıklayın. Arama satırına en fazla 10 anahtar kelime veya 256 karakter girebilirsiniz.
• Sonuç sayfasında size sunulan sonuçlarınızı değerlendirin.Eğer sonuçlar beklediğiniz gibi değilse arama stratejinizi değiştirin. Başka anahtar kelimeler veya operatörler kullanmayı denemelisiniz.
• Sonuç listesini tekrar inceleyin ve hedefinize en yakın olduğunu düşündüğünüz bir sonuca tıklayın.
• Eğer hedefinize ulaştıysanız, yararlı olabilecek bilgileri bir kenara kaydedin.

Uzun bir süreç gibi gözükse de, denediğinizde aslında tekrar tekrar arama yapıp sonuçlar arasında kaybolmaktan daha hızlı bir yöntem olduğunu göreceksiniz. özellikle doğru anahtar kelimeleri bulup aramanızı daha sonra bunlar üzerinden detaylandırmak size önemli bir zaman kazandıracaktır. Bu şekilde hem daha az zaman harcarsınız, hem de çok daha doğru sonuçlara ulaşırsınız.

Doğru operatörlerini kullanın
Çoğu Google kullanıcısı arama motorlarının ardı ardına yazılan iki anahtar kelimeyi "AND" operatörü ile birbirine bağladığını bilmez. Aslında "AND" her iki kelimeyi de içeren dokümanların arandığını gösterir. Eğer iki kelimeden en az birinin bulunduğu dokümanların gösterilmesini istiyorsanız, bunları "AND" yerine "OR" operatörü ile bağlamalısınız.

Aramanın dışında tutun

Google arama yaparken sık kullanılan kelimelerle tekil harfleri yararlı sonuçlar üretmediklerinden ve aramayı yavaşlattıklarından dolayı hesaba katmaz. örneğin "How does a CPU work" (Burada tırnak işaretlerini sadece okunabilirliği arttırmak için kullanılmıştır) şeklindeki aramada sadece "CPU" ve "work" kelimeleri aramaya dahil edilir. Atlanılan bu kelimeler sonuç listesinde en üstte gösterilir. Bu kelimeleri mutlaka aramanıza eklemek istiyorsanız başlarına "+" karakterini yerleştirebilirsiniz. örneğin üstteki aramada diğer kelimeleri de sonuçlara eklemek için "+How +does +a CPU work" yazmalısınız. Burada önemli olan "+" karakterinin doğrudan dikkate alınması istenilen kelimenin önünde olması ve bir sonraki artıdan önce bir boşluk bırakılmasıdır. İkinci bir yöntem ise bütün aramanızı tırnak işaretleri içine yerleştirmektir. Bu şekilde anahtar kelimeleriniz aynen yazdığınız şekilde ve sırayla aranır.
Kullanılabilen aritmetik operatörlerden diğeri de eksi işaretidir. Bu şekilde anahtar kelimelerinizi, cümleciklerinizi ve kelime gruplarınızı arama sonuçlarınızdan çıkartabilirsiniz. Başında eksi işareti (-) olan anahtar kelimeler, sonuçlarınız arasında yer almaz. Başka bir deyişle, eksi ile belirttiğiniz kelimeyi içeren sonuçlar arama sonuçlarından çıkartılır.

Yıldız ve tilda ila arayın
Yıldız (asterisk) karakterini de Google aramasında kullanabilirsiniz. Bu şekilde Google verdiğiniz cümlecik içinde yıldız yerine gelmesi gereken kelimeyi arar. örneğin "Halkalı gezegen *" sorgusunu girdiğinizde karşınıza Satürn ile ilgili sonuçlar çıkacaktır. Bu yöntemin önemli bir avantajı her dilde uygulanabilmesidir. Bu sayede Google'ın son zamanlarda daha da geliştirdiği bu "boşluğu doldur" aramasının Türkçe uyarlamasını beklemeniz gerekmez. Eğer bir aramada doğru anahtar kelimeleri kullanıp kullanmadığınız konusunda emin değilseniz, Google'dan alternatif eş anlamlı kelimeleri de aramasını isteyebilirsiniz. Bu kimi zaman çok yararlı olabilir, çünkü her web sayfasında belirli bir konu için aynı kelimeler kullanılmaz. Google'da eş anlamlı kelimelerle beraber arama yapmak için tek yapmanız gereken kelimenin önüne [ALT]+[Ü] tuş kombinasyonunu kullanarak tilda (~) operatörünü koymaktır. Bu şekilde hem aradığınız kelimenin, hem de eş anlamlılarının geçtiği web sayfaları listelenir.

Birebir arama
En çok kullanılan ve en basit operatörlerden biri tırnak işaretidir. Bu operatör yardımı ile birden fazla kelimeyi bir kelime grubu haline getirip arayabilirsiniz. Bunun için aradığınız kelime grubunu arama satırına tırnak işaretleri içinde girin. Bu şekilde Google kelimeleri sizin yazdığınız şekilleri ile ve aynı sırada arar. örneğin İstanbul Teknik Üniversitesi size ayrı ayrı kelimelerin geçtiği sonuçları da verirken "İstanbul Teknik Üniversitesi" size sadece bu kelime grubunun olduğu gibi geçtiği web sayfalarının listesini verir. Başka bir deyişle, bu sayede içinde üniversite kelimesi geçen tüm sunuçlar değil, sadece İstanbul eknik Üniversitesi ile ilgili sonuçlar listelenecektir.

Ansiklopedik bilgiler
Google ile ansiklopedik bilgileri bulmak neredeyse çocuk oyuncağı, örneğin İstanbul'da yaşayanların sayısını öğrenmek için tek yapmanız gereken "istanbul'un nüfusu" (tırnak işaretleri ile) sorgusunu girmek. Eğer Litvan-ya'nm başkentini merak ediyorsanız çok kolay: "Litvanya'nm başkenti" yazın Google cevaplasın. Bu aramayı benzer şekilde farklı dillerde de kullanabilirsiniz. örneğin "Birthplace "Jack London"" girdiğinizde Google hemen "San Francisco" cevabını verecektir. Günlük gazetenizin verdiği bulmacada "Akira Kurosawa'nın bir filmi" sorusunda mı takıldınız? Google'a sorun: "Akira Kurosawa filmleri". Bu konuda örnek sınırsız ve sonuçlar gerçekten harika. Tek dikkat etmeniz gereken nokta ise iki farklı dili aynı sorguda kullanmamaya çalışmak.

Google dizininde arayın
Google dünya çapında milyarlarca web sitesini tarar ve sonuçlan devasa verita-banında saklar. Kullanıcılar için zor olansa bu devasa bilgi birikiminden doğru olanı ayıklayıp bulmaktır. Bu durumda Google dizini işinizi kolaylaştırabilir. Konulara göre düzenlenmiş bu katalogun güzel yanı bilgisayar tarafından değil, insanlar tarafından oluşturulmuş olmasıdır. Bu şekilde web sayfalan ayrıntılı taranmış ve doğru kategorilere yerleştirilmiş olur. Google dizinini istediğiniz gibi gezebilir ve isterseniz içinde arama da yapabilirsiniz. Katalog her ne kadar bilgisayarlar tarafından oluşturulan otomatik indeks kadar veri içermese de, insan eli değdiği için kalitesi oldukça yüksektir. Ayrıca kimi kullanıcılar anahtar kelimelerle arama yapmak yerine dizin içinde gezinmeyi tercih ederler. Google dizinine ulaşmak için ana sayfada arama satırının üzerindeki "Dizin" bağlantısına tıklayın. İkinci bir yol ise tarayıcının adres satırına Türkçe dizin için "http://directory.google.com.tr", İngilizce dizin için ise "directory.goog-le.com" adreslerini girmektir.

Özel aramalar
Eğer basit bir arama sizi istediğiniz sonuçlarına götürmediyse, gelişmiş arama özelliklerini kullanabilirsiniz. Burada farklı operatörleri bir arada görebilir ve bunları beraberce, operatör işaretlerini kullanmaya gerek kalmadan kolaylıkla kullanabilirsiniz. Bu şekilde aramanızı daraltıp daha etkin sonuçlar elde edebilirsiniz. Bu gelişmiş arama penceresine ulaşmak için ana sayfada arama satırının yanındaki "Gelişmiş arama" bağlantısına tıklamalısınız.
Google'ın gelişmiş arama sayfasından kullanabileceğiniz işlevler şunlardır:

• Anahtar kelimeleri veya kelime gruplarını aramak.
• Belirli anahtar kelime ve kelime gruplarını aramanın dışında tutmak.
• Aramayı belirli bir web sitesinin sayfaları ile sınırlamak.
• Belirli bir web sitesini aramanın dışında tutmak.
Yapacağınız aramayı belirli bir dil ile sınırlandırmak.
• Belirli bir dosya biçimindeki bilgileri aramak.
• Aramayı belirli bir zaman aralığı ile sınırlandırmak.
• Anahtar kelimelerin dokümanın neresinde (başlık, adres, bağlantı, içerik) geçmesi gerektiğini belirlemek.
• Verilen bir sayfaya bağlantı veren diğer sayfaları bulmak.
• Verilen bir sayfaya benzer sayfaları bulmak.

Sonuçları bul ve Dil
Gelişmiş arama penceresindeki bu kısım dört başlıktan oluşur. Bu başlıklar sayesinde anahtar kelimelerinizi istediğiniz biçimde aramanıza ekleyebilir veya aramanızın dışında tutabilirsiniz. Bu başlıklardan ilki, bir ya da birden fazla anahtar kelimenin indekslenmiş dokümanların herhangi bir yerinde aranmasını sağlar. Anahtar kelimeleri giriş sıranız önem taşımaz. Girdiğiniz bütün anahtar kelimeleri içeren dokümanlar sonuç listesine eklenir.
"Aynen girildiği gibi" kısmı ise girilen anahtar kelimelerin girilen sıra ile aranmasında kullanılır. Bu, normal aramada anahtar kelimelerinizi tırnak işaretleri arasında almanızla aynı işlevi görür.
"Kelimelerden herhangi biri" satırına girdiğiniz kelimeler teker teker veritabanında aranıp elde edilen sonuçlar listelenir. Bu işlem de "OR" operatörü ile aynı sonucu verir.
Son sorgu satırı, yani "Bu kelimeler hariç" satırı ise aramanızdan istediğiniz anahtar kelimeleri çıkarmanızı sağlar. İşlevi normal aramada kullandığınız eksi operatörü ile aynıdır.
Eğer Türkçe sonuçlar size yetmiyor ve İngilizce, Almanca veya başka bir dildeki sonuçları görmek istiyorsanız bu kısımdaki listeden istediğiniz dili sevebilirsiniz.

Dosya biçimi ve Tarih
(ioogle sadece HTML taraması yapmaz. Bunun yanında PDF, SWF gibi Adobe biçimleri ile DOC, XLS gibi MS (MS Office biçimlerini de okuyabilir. Bu sayede aramanızı belirli bir dosya biçimi için sınırlandırabilirsiniz. Bu şekilde hem Google'ın arama yükünü hafifletir hem de hedeflediğiniz sonuçlara daha yakın sonuçlar elde edersiniz. Bunun isin önce ilk seçeneği "Sadece bu" şeklinde seçerek seçeceğiniz dosya biçiminin gösterilmesini istediğinizi belirtin ve ardından ikinci listeden dosya biçimini seçin. Eğer anahtar kelimelerin belirli dosya biçimlerinde geçmeyeceğinden eminseniz benzer şekilde ilk listeden "Bu alan dışında" seçeneğini işaretleyip ikinci listeden arama dışında tutmak istediğiniz dosya biçimini seçebilirsiniz.
Dosya biçimleri hakkında ufak bir ipucu: Genellikle PDF biçimdeki dosyalarda reklam bulunmaz. Bu şekilde sonuçlarınız arasındaki reklam kirliliğini azaltabilirsiniz.
Eğer geçen sene Nobel ödülü kazananları arıyorsanız aramanızı belirli tarihlerle sınırlayabilirsiniz. Bunun için "Tarih" satırını kullanmalısınız. Buradaki listeden "üç ay", "altı ay" veya "bir sene" seçeneklerinden birini işaretleyerek bu süre zarfında eklenen sayfalara erişebilirsiniz.

Geçiş yerleri
Google gelişmiş aramada anahtar kelimenizin veya kelime grubunuzun dokümanda geçmesi gereken yeri belirlemenize de izin veriyor. Kullanılabilir seçenekler ise şunlar: *• Sayfanın herhangi bir yerinde.

• Sayfanın başlığında.
• Sayfanın içeriğinde.
• Sayfa adreslerinde.
• Sayfaya bağlantılarda.

"Sayfanın herhangi bir yerinde" seçeneği ön tanımlı olarak seçilidir. Bu anahtar kelimenin geçtiği yerin önemli olmadığını gösterir. "Sayfanın başlığında" seçeneğinde ise sadece web sayfalarının başlıkları aranır. Eğer bir konu hakkında genel bilgilere ulaşmak istiyorsanız bu seçeneği kullanmanızı tavsiye ederiz. Bunun dışında bu seçeneği belirli bir anahtar kelimenin geçtiği başlık sayısını bulmakta da kullanabilirsiniz.
Sayfanın içeriğinde yapılacak bir arama HTML sayfasının metin içeriğinde yapılır. Eğer metinlerin içindeki belirli bir kelime grubunu arıyorsanız bu seçeneği kullanabilirsiniz.
Eğer "Sayfa adresleri" seçeneğini işaretlerseniz anahtar kelimeleriniz sayfa URL'lerinde (Uniform Resource Lo-cator, bir internet sayfasının internet adresi) aranır. Bu seçenek sonuçlarınızı oldukça kısıtlayacaktır. Eğer anahtar kelimelerinizin belirli bir kurumun web sitesinde aranmasını istiyorsanız bu seçenek işinize yarayacaktır.
Son seçenek olan "Sayfaya bağlantılarda" seçeneğinde ise Google anahtar kelimenizi bağlantı metinlerinde araı ve bulduğu bağlantıların hedef sayfalarını listeler.

Alanlar / Siteler
Alanlar (domain) bilgi teknolojilerinde geniş ağlar üzerindeki mantıksal alt ağlar olarak tanımlanır ve internet ortamında önemli organizasyon yapılarıdır. örneğin internete ulaşabilen her bilgisayar bir alana dahildir.
Kimi zaman sonuçlarınızı iyileştirmek için sorgunuzu belirli alanlarla sınırlamak mantıklı olabilir, örneğin bir Nokia cep telefonu modeli hakkında ayrıntılı bilgiye ulaşmak istiyorsanız aramanızı "Nokia.com" alanı ile sınırlandırabilirsiniz.
Google "Alanlar / Siteler" kısmında size iki seçenek sunuyor: Aramanızı belirli alanlarla sınırlamak veya aramadan çıkarmak. Aramanızı belirteceğiniz bir alan ile sınırlandırmak için bu kısımda ilk önce açılır menüden "Sadece bu" seçeneğini işaretlemeli ve daha sonra sağ kısımdaki boşluğa alan adını yazmalısınız. Eğer alanı aramanızdan çıkarmak istiyorsanız açılır menüden "Bu alan dışında" seçeneğini işaretlemelisiniz. Bir alan veya site içinde yapılan aramalarda alan adını tam olarak bilmelisiniz. Eğer burada en üst seviye alanlarını (Top Level Domains, TLD) kullanırsanız aramanızı kolaylaştırabilirsiniz. Bu en üst seviye alanlar internet adreslerinin sonundaki ".com" gibi son kelime gruplarıdır, örneğin Türkiye'deki sitelerde bir arama yapmak için buraya "com.tr" alan adını girmeyi deneyelirsiniz.

Kullanım hakları ve SafeSearch

Eğer Google'ın İngilizce sitesini kullanıyorsanız gelişmiş arama penceresinde kullanım haklarıyla ilgili bir bölüm olduğunu da göreceksiniz. Google'ın normal aramada göz ardı ettiği kullanım haklarını gelişmiş aramada seçime bağlı hale getirebilirsiniz. Bu şekilde sadece ücretsiz dokümanların gösterilmesini sağlayabilir ve indireceğiniz dökümanlan gönül rahatlığı ile kullanabilirsiniz.
Kimi arama sonuçlan arasından uygunsuz içerikli siteleri elemek isteyebilirsiniz. Bu, özellikle küçük çocukların aynı bilgisayarı kullandığı durumlarda mantıklıdır. Google, SafeSearch filtresi ile bu siteleri sonuçlar arasından eleyerek daha düzgün bir liste oluşturabilir. SafeSearch her ne kadar yüzde 100 güvenlik sağlamasa da, uygun olmayan çoğu siteyi eleyebilir. Şimdilik sadece Google'm İngilizce sitesinin gelişmiş arama penceresinde bulabileceğiniz SafeSearch kısmından istediğiniz zaman filtreyi açıp kapatabilirsiniz.

Sayfa temelli arama
Google gelişmiş arama sayfasında "Sayfa temelli arama" olarak adlandırılan bir arama işlevi sunar. Bu özellik sayesinde girdiğiniz bir sayfaya benzer sayfaları veya o sayfaya bağlantı veren sayfaları bulabilirsiniz. Bunun için "Gelişmiş arama" sayfasında en alt kısımdaki alanları kullanmalısınız. Normal bir aramanın tersine bu aramadaki parametreleri aynı anda kullanamazsınız. Benzer sayfaları bulmak için "Sayfaya benzer sayfaları bul" satırının yanındaki giriş alanına istediğiniz bir web sayfasının adresini yazın. Bu şekilde anahtar kelime kullanmakla uğraşmadan,kolayca benzer sayfalar bulabilirsiniz. Bu şekilde benzer sitelerin listesi karşınıza çıkacaktır.

Bağlantıları arayın

Web sayfalarını birbirine bağlamaya yarayan köprüler (hyperlink) internetteki en önemli işlevlerden birini yerine getirirler. Ama bu bağlantıların önemli bir eksiği vardır: Köprüler sadece tek yönlü çalışır. Çalıştığınız sayfadan bir köprü ile başka bir sayfaya geçebilirsiniz. Ama geldiğiniz siteden ilk siteye geri dönebileceğinizi kimse garanti edemez. Bu sorunun çözümü ise web tarayıcılarından gelir: Tarayıcılar gezdiğiniz adresleri kronolojik olarak sakladıklarından geri düğmeleri ile bir önceki sayfaya dönmenize olanak tanırlar. Google'ın arama motorları bütün internetteki bağlantıları tarar, kaynak ve hedef adresleri veritabanına kaydeder. Bu sayede istediğinizde belirli bir sayfaya bağlantı veren diğer sayfaların listesini oluşturabilirler. Normal bir kullanıcı için bu özellik pek çekici olmayabilir. Ama özellikle web sitesi yöneticileri ve web sitesi sahipleri için bu işlev büyük önem taşır. Bu şekilde web sitelerinin veya başka sitelerin popülerliklerini ve kalitelerini kontrol edebilirler. Bağlantıların çokluğu bir web sayfasının ciddiliği için kesin bir bilgi olmasa da az sayıda bağlantı verilen sayfaların çok eğlenceli olmadığı da gerçek. Belirli bir sayfaya bağlantı veren kurallar vardır.
Bunlardan bazıları:

• Birbirinin tersi işlev gören operatörleri bir arada kullanmayın.
• Belirli sonuçları en baştan engelleyen operatörleri bir arada kullanmayın, örneğin tatil geziniz için site ararken "Tatil site:de site:fr" operatörünü kullanmanız size Almanya ve Fransa'dan sonuçlar getirmez. Eğer her iki grup siteden de sonuçlar gelmesini istiyorsanız operatörler arasında "OR" operatörünü kullanın (Tatil siterde OR siterfr).
Bir operatör arama içinde ya sadece bir kez geçmeli, ya "OR" ile bağlanmış
olmalı, ya da "include:", "filetype:", site:" ve "group:" ile birleştirilmiş olmak zorundadır.
• Aramanızı farklı operatörleri kullanarak sınırlandırmaya çalışın, örneğin e-posta güvenliği ile ilgili bir arama yaparken "e-mail intitle:Güvenlik -si-te:microsoft.com.tr" sorgusunu kullanabilirsiniz.
Bu arama size ana metninde "e-mail", başlığında ise "Güvenlik" kelimeleri geçen sonuçları gösterir ve Micro-soft'un Türkiye sitesi bu aramanın dışında tutulur.


Google Language Tools - Çevirmeniniz

Yaptığınız arama bilmediğiniz dillerde sonuçlar veriyorsa Google'ın dil araçlarından faydalanabilirsiniz. Google daha çevirebildiği diller listesine Türkçeyi eklememiş olsa da web sayfalarının bildiğiniz bir diğer dile çevrilmesini sağlayabilirsiniz.
Bunun için Google iki seçenek sunuyor.
Bunlardan ilki arama sonuçlarındaki bir web sayfasını doğrudan çevirmek.
Ama bunun için aramanızı çevrilmesini istediğiniz dile ait Google sitesinden (örneğin İngilizce için google.com, Almanca için google.de) yapmalısınız. Çıkan sonuçlarda farklı dilde olan sonuçların yanındaki "Bu sayfayı çevir" bağlantısına tıkladığınızda Google hedef sayfanızdaki metinleri çevirmeye çalışacaktır. Metinlerin grafik olarak girildiği veya Flash ve benzeri eklentilerle verildiği sitelerde ise ne yazık ki bu hizmetten yararlamlamıyor. Çevrilen sayfada üst kısımda ise orijinal web sayfasını yeni bir tarayıcı penceresinde açmanızı, arama sonuçlarına geri dönmenizi veya bu üst kısmı kaldırmanızı sağlayan bağlantıları bulabilirsiniz.

Bunun dışında www.google.com/language_tools adresine girerek. Google'ın bütün dil araçlarına tek bir sayfadan ulaşabilirsiniz, örneğin birkaç kelimenin karşılıklarını öğrenmek istiyorsanız bunları "Translate" kısmındaki metin penceresine girip alttaki açılır listeden kaynak ve hedef dilleri belirleyip "Translate" düğmesine basmanız yeterli. Burada Google'ın kısa metinleri de çevirmesini sağlayabilirsiniz. Yapmanız gereken metni kopyalayıp metin penceresine yapıştırdıktan sonra aynı şekilde hedef dili belirlemek.
Unutmamanız gereken ise bu otomatik çevirilerin sadece ham çeviriler olduğu. Yani önemli yerlerde kullanmadan önce mutlaka tekrar gözden geçirmelisiniz. Ama bu kadarı da çoğunlukla metnin işinize yarayan kısmını anlamanıza yetecektir.

Google dil araçlarını bilmediğiniz bir dille yazılmış e-postalarınızı tercüme ettirmek için de kullanabilirsiniz. Yapmanız gereken yine sadece iletinizi kopyalayıp metin giriş kutucuğuna kopyalamak. Bu şekilde en azından iletinin ne hakkında olduğunu genel hatları ile öğrenmiş olursunuz.

Alert-E-posta ile Arama Sonuçları

Eğer bir web kullanıcısı veya bir araştırmacı olarak belirli bir konuda sürekli en güncel bilgilerden veya en son değişiklerden haberdar olmak istiyorsanız Google Alert'i mutlaka denemelisiniz. Bu sayede istediğiniz web aramalarına abone olabilir ve belirlediğiniz aralıklarla yapılacak otomatik aramaların sonuçlarının size e-posta ile gönderilmesini sağlayabilirsiniz.
Google'ın bu yararlı hizmetinin kullanımları ise saymakla bitmez:

• Belirli bir konuyu daha yakından takip etmek için kullanabilirsiniz.
• Güncel bir haberin ve bununla ilgili konuların nasıl geliştiğini izleyebilirsiniz.
• Rakiplerinizi veya belirli bir iş dalındaki gelişmeleri izlemek için kullanabilirsiniz.
• Favori takımınız hakkında en güncel haberlere kolayca ulaşabilirsiniz.
Google sizi kuracağınız uyarılar açısından da sınırlamıyor.
www.google.com/alerts adresinden ulaşabileceğiniz hizmeti kullanmak için tek ihtiyacınız bir Google hesabı.Eğer bir hesabınız yoksa Google e-posta adresinizle belirlediğiniz bir şifreyi girerek hemen bir hesap oluşturabilirsiniz.
Bir uyarı oluşturmak için ilk önce Google Alerts sayfasında sağ bölümdeki ilk giriş satırına ilgilendiğiniz metin kriterini girin. Daha sonra bir alt satırda kullanmak istediğiniz uyarı türünü seçin. Daha beta sürümünde olan hizmette şimdilik beş farklı uyarı türünden biri seçilebiliyor:

• News - Haber arama motorunda, girdiğiniz arama kriterine uygun güncel ilk on haberin size e-posta ile iletilmesini sağlar.

• Web - Web arama motorunda kriterinize uygun 20 site belirlendiğinde e-posta adresinize bir ileti gönderilir.

• Blogs - Google Blog aramasında istediğiniz metni içeren ilk on öğenin bildirilmesini sağlar.

• Groups - Aradığınız metni içeren ilk elli grup liste halinde e-posta adresinize gönderilir.

• Comprehensive - Aradığınız metnin Google'ın farklı arama motorlarında verdiği sonuçlan içeren geniş kapsamlı bir iletinin adresinize gönderilmesini sağlar.

Uyarı türünüzü de belirledikten sonra "How often" kısmında aramanın ne sıklıkta yapılmasını istediğinizi belirleyin.
"Daily" seçeneği ile günlük, "Weekly" seçeneği ile haftalık aramalar yaptırabilir ya da "As it happens" seçeneğini işaretleyerek yeni bir sonuç bulunur bulunmaz adresinize e-posta gönderilmesini sağlayabilirsiniz.
Daha sonra ileti alma sıklığınızı değiştirmek isterseniz aldığınız e-postaların sonundaki bağlantıları kullanabilirsiniz. En alt satıra da iletileri almak istediğiniz e-posta adresinizi girdikten sonra tek "Create alert" düğmesine basın.
Artık arkanıza yaslanıp çalışkan Google'ın sizin için toplayacağı sonuçlan beklemeye başlayabilirsiniz.

Google Hesabı Oluşturun

Kimi hizmetleri sadece Google hesabınızla kayıt olduğunuzda kullanabiliriniz.
Bunun için e-posta adresinizle hesap şifrenizi girmelisiniz. Bu hesap bilgileriniz sayesinde hesabınız üçüncü kişilerin izinsiz kullanımından korunmuş olur.Ayrıca bu bilgiler sizin Google hizmetlerini kullanırken kişisel profiller oluşturmanıza da yarar.Bu profiller daha sonra Google tarafından size daha uygun sayfalar oluşturmak için kullanılır. Google bu kişisel verilerinizi her hizmet için ayrı ayrı veritabanlarında tutmak yerine tek ortak bir veritabanında tutar ve böylece daha önce hiç kullanmadığınız bir hizmet bile ilk açışınızda kısmen size özelleştirilmiş halde karşınıza çıkar. Bütün bu özel verileriniz hesaplarınızı oluştururken dijital olarak imzaladığınız anlaşmalarda yer almadıkça veya tarafınızdan belirtilmedikçe üçüncü kişilere verilmez. Goog-le'da bir hesap açmak için şu adımları izlemelisiniz :

• Web tarayıcınızın adres satırına "www.google.com/accounts/NewAc-count" adresini girin.

• Karşınıza gelen pencerede e-posta adresinizi ve bu hesap için kullanmak istediğiniz şifreyi girin.
Alttaki açılır listeden bölge olarak Türkiye'yi seçtikten sonra resimde gördüğünüz güvenlik metnini altındaki giriş satırına yazın.

• Genel kullanım şartnamesini okuduktan sonra kabul ediyorsanız alttaki "I accept. Create my account" düğmesine tıklayın. Kullanıcı adınız başkası tarafından kullanılmıyorsa Google hesabınız hazır demektir.
Artık bu hesap bilgileriniz ile bütün Google hizmetlerini kullanabilirsiniz. Hesabınızın ayarlarını istediğiniz zaman değiştirebilir veya hesabınızı tümüyle silebilirsiniz.

RSS Yayınlarını Başlangıç Sayfanıza Yerleştirin

RSS , belirli içeriklerin bilgisayarlar veya diğer elektronik aygıtlar gibi abonelere otomatik olarak ulaştırılmasını sağlayan bir yöntem.

Bu şekilde her abone en yeni içerikleri kolay ve hızlı bir şekilde edinebiliyor.
Bu tür RSS yayınlarını kolayca başlangıç sayfanıza ekleyebilirsiniz.
Google RSS veya Atom gibi yaygın kullanılan tekniklerle yayın yapan sitelerden gelen verileri kolayca işleyebiliyor.
Tek ihtiyacınız yayının yapıldığı kaynağın (örneğin bir web blog'u) tam web adresi.

• İlk önce kişiselleştirilmiş web sayfanızı açın ve "Konu ekle" düğmesine bir kez tıklayın.

• Daha sonra eklenebilecek konuların çıktığı pencerede arama satırının yanındaki "URL'ye göre ekle" bağlantısına tıklayın.

• Yeni oluşan giriş satırına istediğinin RSS yayınının tam yolunu girin ve "Ekle" düğmesine tıklayın.

Google ve Kişisel Bilgileriniz

Google Mail, Toolbar, Desktop, Takvim ve Belgeler: Google bütün bu önemli yazılımları kullanıcılara ücretsiz sunuyor. Karşılığında ise tek istediği kullanıcının kişisel hayatının ayrıntıları.
Artık herkes web'de gezinirken arkasında dijital izler kaldığını biliyor. Bu Google hizmetleri için de aynen geçerli. Bir sonraki gezi için Google'da yapılan aramalar, pazarlama ve reklamcılarının elde etmek için yüklüce para vermeye hazır olduğu bilgiler. Google ise siz web'de arama yaparken, yaptığınız aramalarda istediğinizi tıklarken bilgisayarınıza yerleşmiş çerezlerden bu bilgileri kolaylıkla edinebiliyor.
Ama iş bu kadarla da kalmıyor. Google Mail kullanıcıları hesapları açılırken Google'ın ileti metinlerini tarayacağını kabul etmiş oluyorlar. Google Belgeler ve e-tablolar'da ise veriler zaaten Google sunucularında bulunuyor. Sosyal arkadaşlık hizmeti Orkut kullananlar kolayca yeni arkadaşlar edinebiliyor. Ama bu şekilde renk tonundan kişiliğine, sevdiği yemekten cinsel tercihlerine kadar birçok konuyu içeren detaylı profillerini de Google'ın ellerine emanet etmiş oluyor. Böylece bütün yaşamınız boyunca Google sizi takip edebiliyor.

Kullanıcı izleme: Farklı hizmetlerde oluşturduğunuz profillerin bir araya toplandığı en önemli bileşen ise Google hesabınız. Google Mail'de, Orkut'da, Google Alerts'de, Google Calendar'de, Sitemap'de, Blogger'da, Google News Alert'de, Docs&Spreadsheets'de, alış
veriş yaparken ve kişisel aramalarda bir Google hesabının olması hep şart koşuluyor. Google'ın kişisel bir hesap gerektiren hizmetlerin sayısını artırmasına şaşırmamak gerek.
Yanlış anlaşılmaması için ufak bir hatırlatma yapalım: Web'de bilgi toplayan sadece Google değil. Bütün firmalar web'de kullanıcı bilgisi toplama peşinde. Kimisi bu işi kendi yollarıyla yapmaya çalışırken kimisi de Google gibi bu işin ustasından bu bilgileri hazır alıyor. Bir web gezgini olarak da hangi hizmete Google hesabınızla girip hangisine girmeyeceğinizi biraz düşünmeniz gerekiyor. Ne de olsa artık özel bilgiler edinmek herkes için çok kolay. Google ile gezinirken bilgisayarınızda bıraktığınız izler: Kullanım için hesap bilgilerinizi vermeniz gereken Google hizmetlerinde arkanızda birçok iz kalır.
İşte bunlardan bazıları:

• Web aramasında statik veriler.
• Çerezler.
• Bilgisayar içeriğiniz.
• Blogger'da belirttiğiniz fikirleriniz.
• Ürün aramalarınız.
• Google Mail'de ileti içerikleriniz.

► Böyle korunabilirsiniz:

• Çerezleri engelleyerek (Kişiselleşti-rilmiş hizmetlerden vazgeçersiniz).
• Web'de anonim gezinerek (Bunun için ek yazılımlara ihtiyaç duyarsınız).
• Önemli verilerinizi bilgisayarınızda saklamayarak.
• Hesap gerektiren hizmetleri kullanmayarak.