24.12.2007

Dil Nasıl Öğreniliyor ?

1,5 yaşından itibaren sözcük dağarcığı hızla artmaya başlıyor. Bu yoğun öğrenme süreci ergenliğin sonlarına kadar devam ediyor...
Çocukların beyin metabolizması 4 yaşındayken zirveye ulaşıyor. Biliminsanları, o yaşlarda beyinde gerçekleşen yoğun sinirsel etkinliğin mırıldanma, ilk sözcükler, gramer öğrenimi gibi yetilerin ediniminde rol oynadığını düşünüyorlar.

Arıların dansı ya da yunusların çıkardıkları ıslığa benzer sesler, hayvanların da birbirleriyle iletişim içinde olduklarına örnek oluştursalar da, onların kullandıkları dil belirli birtakım simgeler repertuarının ötesine geçemiyor. Bu nedenle de biliminsanları, insanların kullandıkları dilin yeryüzündeki biricik iletişim aracı olduğuna inanıyorlar. Çünkü bizler dil simgeleriyle sayısız eşler oluşturup yeni anlamlar üretebiliyoruz. İnsan dili bilişsel yetilerimizle de yakın ilişki içinde. Bu nedenle de özellikle 1950'lerde psikoloji biliminde yaşanan biliş devriminden sonra ortaya çıkan pek çok kuram, dili çözmeye yönelik varsayımlar ortaya koymuş bulunuyor. Çünkü bebeklikte dilin nasıl kazanıldığı eşzamanlı olarak zihnimizin nasıl gelişip çalıştığı hakkında da önemli ipuçları barındırıyor. Çoğu biliminsanı, evrimsel süreç içinde zihinsel ve bedensel birtakım uyumlar geliştirerek konuşma ve konuşulanları anlama yetisi geliştirmiş olduğumuzu düşünüyor. Bu kanıyı destekler biçimde, tarihimiz içinde ses yollarımızda konuşmamızı olanaklı kılacak değişimlerin meydana gelmiş olduklarını gözlemliyoruz. Gırtlağımız boğazımızın aşağı kısmındayken ses yollarımız da ağız ve yutak boşluklarımızı oluşturacak biçimde 90 derecelik bir açıyla kıvrılıyor. Bu yerleşim, ünlü sesleri çıkara-bilmemizi olanaklı kılıyor. Eğer zaman içinde biyolojik olarak konuşmayı mümkün kılacak bir işlerlik kazandığımızı düşünüyorsak, doğal olarak benzer mekanizmaların insana evrimsel açıdan en yakın hayvan olan şempanzede de bulunması gerektiğini bekliyoruz. Ancak yapılan araştırmalar, şempanzelerin kimi sesleri anlayıp anlamlı bazı sesleri çıkarabildiklerini ortaya koysa da, bu sürecin insandakinin tam tersine çok uzun ve sancılı olduğuna dikkat çekiyor. Bu bulgular, dilin evrimsel gelişim kuramına ters düşmüyor. Çünkü insanların birebir şempanzelerden evrilmediğini biliyoruz. 6 -7 milyon yıl öncesinde yaşamış ortak atamızdan bu yana geçen yaklaşık 300 bin ku-
şak boyunca insanların dil açısından farklı bir gelişim sağladığına inanılıyor.

İnsanların bebeklikte dili kullanmayı nasıl öğrendikleriyle ilgili olarak yapılan araştırmalar, taşınabilir ses kaydedicilerin 1950'lerin sonuna doğru yaygınlaşmasıyla yoğunluk kazanıyor. Dil edinimi insan ömrünün çok erken aşamalarında birtakım ses kalıplarının öğrenilmesiyle başlıyor. Yaşamımızın ilk yılında dilsel gelişimimiz adına kaydettiğimiz en büyük başarı, ebeveynlerimizin konuşmalarındaki fonetik (sesle ilişkili) farklarla ilgili olarak geliştirdiğimiz hassasiyet oluyor. İlginç olansa, bebeklerin bu başarıya henüz sözcok üretmeye ve anlamaya başlamadan ulaşmaları. Diğer bir deyişle, sesleri, dillerinde kullanılan her bir ses birimini analiz ederek tanıyabiliyorlar. Bu da farklı anlamlar taşıyan sözcükleri başlarda söylenişlerindeki ses farklılıklarına dikkat ederek öğrenmediklerini, tam aksine öncelikle ses öbeklerini tanıyıp, hangi ses öbeğinin hangi sözcüğe ait olduğunu zaman içinde öğrendiklerini gösteriyor. İlk bir yılın hemen sonrasında bebekler sözcükleri anlamaya ve yavaş yavaş konuşmaya başlıyorlar. Genellikle bu aşamada sözcükleri tek başına söylüyorlar. Çocukların söylemeyi öğrendikleri ilk sözcükler dünya üzerinde hemen hemen tüm kültürlerde benzeşim gösteriyor: "Yemek, anne, baba, köpek, göz, burun, araba, bebek, şişe, güle güle..." gibi. Yaklaşık 18 aylık olmaya başladıklarında bebeklerin kullandıkları dilde iki ayrı gelişim gözlemleniyor. İlki sözcük dağarcıklarında gerçekleşen zenginleşme (ki bu süreç ergenlikte de hızla devam ediyor). İki sözcüklü öbekler oluşturmaya başlıyorlar. "Bebeğe bak, ben gidiyorum, daha güzel, baba gitti, anne geldi..." gibi. Kurulan bu ikili öbekler de kültürden kültüre büyük benzeşim gösteriyor. Çocuklar gelen, giden nesneleri, kısaca hareket halinde ne varsa onları dile getirmeyi çok kısa bir zamanda öğreniyorlar. Sözcükleri ardı ardına sıralayarak anlamlı cümleler oluşturmadan önce de bebekler, söz diziminden bir cümlenin anlamını çıkarabiliyorlar.
2-3 yaşlarından itibaren çocukların kullandıkları dildeki gelişim öyle hızlanıyor ki araştırmacılar bu aşamadan sonra hangi yetinin daha önce kazanıldığı hakkında bir öngörüde bulunamıyorlar. Gramerde büyük aşamalar kaydeden çocukların kurdukları cümleler sürekli olarak uzuyor, söz dizimleri katlanarak çeşitleniyor.

Çocukların dili öğrenme süreçlerini açıklamaya yönelik çalışmalar biyolojik ve zihinsel kökenli olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bebekliğin erken dönemlerinde dil kanallarının olgunlaşması, dil ediniminde büyük rol oynuyor. Doğumdan önce neredeyse tüm sinir hücreleri oluşmuş oluyor ve beyinde gitmeye programlandıkları yerlere yerleşiyorlar. Ancak kafa büyüklüğü, beyin ağırlığı ve sinir hücreleri arasındaki kimyasal ve elektriksel iletişime olanak sağlayan beyin sinapsla-rının zihinsel hesaplamalar yapmayı olanaklı kıldığı beyin korteksinin kalınlığı, doğumdan sonra da bir yıl içinde hızla gelişmeye devam ediyor. Sinapslar 9 aydan 2 yaşa kadar artmaya devam ederek bu sürecin sonunda herhangi bir yetişkinde bulunanın iki katına ulaşıyor. Bebek 9 ila 10 aylıkken beyin metabolizması yetişkin beyninin metabo-lizmasıyla aynı düzeye ulaşırken, 4 yaşında zirveye varıyor. Bu yaştan itibaren de hücre ölümleri gerçekleşerek yetişkinlerdeki sinir hücresi düzeyine inilmeye başlanıyor. Bili-minsanları, o yaşlarda beyinde gerçekleşen bu sinirsel etkinliğin mırıldanma, ilk sözcükler, gramer öğrenimi gibi yetilerin ediniminde rol oynadığını düşünüyorlar.

Dil ediniminde en az biyolojik etmenler kadar önemli diğer bir etmeninse, bilişsel gelişim ve beynin dikkat ve bellek yoluyla ses girdi ve çıktılarını işlemleyebilme kapasitesi olduğuna vurgu yapılıyor. Beynin bu bilgi işlemleme kapasitesinde gözlemlenebi-len değişimler, dil gelişimini de birebir etkiliyor. Örneğin, kısa süreli bellekte daha iyi tutulabilen cümle sonları ve başlangıçları, çocukların da bilgiyi en iyi kapabildikleri sözcükleri kapsamış oluyor. Gramer formlarının karmaşıklığı, bizlere dilin nasıl geliştiğine ilişkin ipuçları verebiliyor. Çocuklar, kolay gramer kurallarını konuşmalarında daha önce kullanırken, zor olanlarını daha sonradan ediniyorlar. Biliminsanları, dil ediniminde zihinsel yatkınlıkların çok büyük bir etkisinin olduğunu belirtiyorlar. Çünkü bebekler çok kısa bir sürede dilde çok hızlı gelişimler kaydediyorlar. Bu da, davranışçı psikologların "doğduğumuzda zihnimiz boş bir levha gibidir" varsayımını yanlışlayan en büyük kanıtlardan biri olarak ileri sürülüyor.

Kaynak: Steven Pinker'ın "Language Acquisition" adlı makalesinden derlenmiştir.

Hiç yorum yok: