1.01.2008

İMKÂNSIZ BATAİLLE'DAN İMKÂNSIZ "D0CUMENTS"A

Georges Bataille'ı, kendisi gibi eski bir Ecole des Chartes öğrencisi ve şair Philippe Desportes üstüne bir tez hazırlamış olan Bibliotheque Nationale'den meslektaşı Jacques Lavaud sayesinde tanıdım. Benim gerçeküstücülüğü benimsemiş olduğum yıl da olan 1924'te Lavaud -uzun yıllardan beri tanıdığım ve benden epeyce büyük olan Lavaud beni modern edebiyatla tanıştıran insandı- biraz da, ilgisiz bir gözlemci olarak, (daha sonra söyledi bana bunu) bu tanışmadan ne kadar ilginç bir tortu çıkabileceğini görmek için tanıştırmıştı bizi. Çok sakin ve çok burjuva bir ortamda, Elysee'nin çok yakınında, Cafe Marigny'de, bir akşam vakti gerçekleşti bu buluşma. Hangi mevsimdeydik hatırlamıyorum (ama kesinlikle yaz değildi, çünkü sanıyorum Bataille'm başında gri bir fötr ve ayrıca üstünde de siyah beyaz çizgili bir pardösü vardı).

Yaşça benden biraz büyük olan Georges Bataille'a karşı hemen yakınlık duydum. Benim kültürümden çok daha engin ve farklı olan kültürüne karşı bir hayranlık beslemiyordum yalnızca, henüz "kara mizah" olarak adlandırılması uygun bulunmamış olan bir özelliğin belirlediği konformist olmayan zekâsı da ilgimi çekiyordu. Kişiliğinin dışa yansımaları da çekiyordu beni, zayıftı daha ziyade, hem bu dünyada idi hem de romantik, hiçbir zaman, hareketleri ağırlaştığmda, çoğumuzun tanık olduğu o hafifçe köylü tavrını aldığında bile bırakmadığı bir yakışıklılığı vardı (gençliğinin ve hafif ağırbaşlılığının verdiği üstünlükleri de eklemek gerekir buna). Büyük bir derinliği olan ve şatafatlı giysilerle boş gösteriş çabalarının dışında kalan bir yakışıklılıktı bu. Oldukça birbirine yakın, içeri kaçmış, gök mavisi açısından çok zengin gözleri, alaycı bulduğum (haksız yere belki de) sık sık ortaya çıkan ilginç, kaba saba adamlara özgü dişleriyle uyum sağlıyordu.

Bataille'ın akademizmin en yetkin temsilcisi olarak gördüğü Paul Valery onun -belki de bu yetkinliği yüzünden- bir numaralı düşmanıydı. Dada esprisi de ilgi görmüyordu ve herşeye karşı sürekli bir kabullenme içinde oluşu içeren ve dadacılığın Hayır hareketine karşı, sistemli biçimde kışkırtıcı olumsuzlamanın çocuksu özelliklerinden kaçma üstünlüğüyle belirlenecek olan bir Evet hareketi başlatmanın uygun düşeceğinden söz ediyordu. Bir dergi kurduk, aynı eğilimleri taşıyan birçok genç entelektüel dergiye gelip birbirleriyle ilişki kurdular, edebiyat ve edebiyata yakın bazı başka alanlarda fikir alışverişinde bulundular ve bazı ortak düşünceler filizlendi. Bir süre sıcak baktığımız ve beslediğimiz bu projenin devamı gelmedi. Bu projenin en belirgin özelliği şuydu: mümkün olursa eski Saint-Denis mahallesindeki bir genelevi dergimizin adresi olarak göstermeye karar vermiştik. Bir gece aylaklığı sonucu gitmiş olduğumuz, olağanüstü eskiliği ve köhneliğiyle de çekici gelmiş olan bir evdi burası. Tabii ki burada çalışan kadınları da yazı kuruluna katmaya çalışacaktık ve, 24 Aralık'ta kızlardan ikisinin bize anlatmış olduğu bazı rüyaları -muhtemel bir yayın amacıyla- not etmiştim. Gaby'nin anlattıkları: "Bir kombinezon için nakış işlemiştim. Yıkamak amacıyla suya daldırdım onu: akıntı alıp götürdü. Yakalamak için suya atladım, ama su yerine merdivenlerle karşılaştım, bitmek bilmeyen merdivenler." Gene Gaby anlatıyor: "Kızkardeşimin arkadaşını öldürmek için bir tabanca satın alıyorum. Kan gördükçe ateş etmek istiyordum." Marinet-te anlatıyor: "Küçük kara köpekler ve küçük beyaz bir kediden oluşan bir sürüyle dolaşıyordum. Köpekleri tasmalarından tutuyordum ama kediyi tutmuyordum. Buluta dönüştüler."
O dönemde Bataille yazar olarak tanınmış değildi henüz. L'Histoire de l'oeil de (Gözün Hikâyesi), çok resmi bir Kolomböncesi sanat sergisi dolayısıyla yazmış olduğu ve büyük bir başarıyla geliştirdiği ve biçimsel açıdan yarı-nesnel, yarı-tutkusal bir özellik gösteren Aztekler'le ilgili makalesi de yayınlanmamıştı henüz. Bununla birlikte bana ünlü katil Georges Tropmann (kısmi adaşı) kimliğiyle sahneye çıktığı ama daha sonra birinci şahısla anlatılan bir hikâye biçimini alan bir romandan söz ettiğinde kısa süredir tanışıyorduk. "W.C." söz konusuydu belki de, sonuç olarak el yazısıyla yazmış olduğu bu metni yırttı. Bu romandan bir bölüm kaldı geriye: "Dirty'nin Hikâyesi" ("Dorothy" adının bilinçli olarak damgalanması açıkça). Bu metin önce ayrıbasım olarak yayınlandı -Hegel'den alınmış bir tanıtma yazısı ve kısa bir notla birlikte ama üzerinde hiç değişiklik yapılmadan- sonra Bleu du Ciel (Göğün Mavisi) adlı yapıtın girişi olarak yeniden basıldı. Hatırlayabildiğim kadarıyla Savoy'da (Londra) geçen bu hikâyenin -benim görmüş olduğum ilk haliyle- bir ilk bölümü (aramızda "Savoy bölümü" diyorduk buna) vardı, arkasından bir flaman epizodu geliyordu ve burada genç ve güzel İngiliz Dirty anlatıcıyla birlikte bir balık halinde çalışan satıcı kadınlarla, orada bir sefahate veriyordu kendini. Mylord l'Arsouille diye karanlık biri (daha sonra Bataille görünüş olarak tüm romantizminden arındığında ama bilge bir insanın dış görünümü altında içten içe gene ateş gibi yanmaya devam ederken kaybolup gitmiştir) her şeyin, aristokratik bir lüks ortamı ve tam anlamıyla bir aşağı tabaka ilkelliği arasında gidip geldiği bu iki bölümde sürekli sahnede bulunur.

Çok emin değilim ama Bataille'ın çok önemli bulduğu bir yapıtı bana okutması dostluğumuzun bu ilk dönemine rastlıyor muhtemelen: Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'ı; (bilindiği gibi) kahramanı ve yazarı olduğu tahmin edilen kişinin senli benli konuşma dilinde "başa çıkılmaz" dediğimiz cinsten, bütün ölçüleri aşmış gülünç ve dayanılmaz birinin inatçılığıyla, herkesi büyülediği yapıttır bu. Ne olursa olsun Bataille -o dönemde Rus edebiyatının birçok kahramanı gibi batakhanelerde ve orospular arasında düşüp kalkmaya meyilliydi- Dirty hikâyesinde büyük romancıya anıştırma yapacak kadar önem veriyordu Dostoyevski'ye: "Bundan önceki sahne, sonuç olarak Dostoyevs-ki'ye yaraşır bir sahnedir" diyordu, Londra'daki otelde geçen iğrenç sarhoşluk ve erotizm sahnesini anlattığı -flash back- sırada.

Kendisiyle tanıştıktan kısa süre sonra, Bataille'ı, benim sanatta ve şiirde iki yıldan beri beslenme ortamım olan çevreye soktum. Bu küçük grubun toplanma yeri Blomet sokağı No. 45'teki ressam Andre Masson'un atölyesiydi -yıkık dökük bu atölye de tam anlamıyla bir Dostoyevski havası teneffüs edilirdi-; Andre Masson, cinsel boşalmanın dünyanın başlangıcını anımsattığı düzeyli resimleri yapan sanatçıydı ve daha sonra da Georges Bataille'ın Histoire de Z'oez'Z'ünün ve erotizmin, kozmogonik lirizmin ve kutsallığın felsefesinin birbirlerine yaklaştığı metinlerinin büyük illüstratörü olmuştu
Masson'dan sonra ve komşusu Juan Miro'dan kısa süre önce gerçeküstücülüğe katıldığımda, Bataille hareketin dışında kaldı. La Revolution Sürrealiste'e (Gerçeküstücü Devrim) tek katkısı, derginin 6. sayısında, kendisinin, imzasız, adının baş harflerinin bile bulunmadığı bir yazısıyla yayınlanan bir "ortaçağ şiirleri" seçmesiydi. Anlamsızlığın başyapıtları olarak nitelenebilecek bu XIII. yüzyıl kısa şiirleriyle üstüne derin bilgisini Ecole des Chartes'ta öğrenim görmüş olmasına borçlu olmalıydı; bunlardan daha önce söz etmişti ve sonra da bana verdi şiirleri.

Gerçeküstücülüğe önce kuşkuyla bakan, sonra acımasızca düşman kesilen Bataille (1929-1930'da Documents dergisinin genel sekreteri olduğunda, ayrılıkçıların elebaşısıy-dı)- oldukça geniş tutulmuş bir kolokyumda "Troçki olayı"nm tartışılacağı gerçeküstücü bir toplantıda bir yabandomuzu gibi saldırıya geçmiş ve "bir yığın idealist başbelası" lafına muhatap olarak protesto edilmişti-daha sonra Breton ve Eluard'la karşılıklı saygı ve sevgiye dayanan bağlar kurmuş ve hatta onlarla Minotaure'da edebi açıdan, antifaşist hareket Contre-Attaque'm (Karşı Saldırı) yönetimini ele aldığında da siyasi açıdan işbirliğine gitmişti, ama gerçeküstücü gruba karşı yabancı kalma tavrında bir değişiklik olmadı.
Bataille ilk kez Documents dergisiyle hareketin başı konumunda buldu kendini. Burada denetimsiz bir güçten uzak kalmış gibi görünmüş olmasına karşın, şimdi bu derginin onun görüşleri doğrultusunda çıkmış olduğu izlenimi hâkimdir: yüzlerinden birini kültürün yüksek kürelerine doğru (Bataille mesleği ve formasyonu açısından ister istemez uyruğu durumundaydı onun) öbürünü de insanın elinde harita ve herhangi bir pasaport olmadan serüvenlere daldığı vahşi bir bölgeye doğru çeviren bir Janus'tü bu yayın organı.

La Gazette des Beaux-Arts'm editörü ve eski tablo tüccarı Georges Wildenstein tarafından çıkarılan Documents'm. başlıca çizerleri Bataille'ın kendisi, o dönemde Trocadero Etnografya Müzesi müdür yardımcısı olan Georges-Henri Riviere, modern batı sanatı uzmanı ve "zenci sanatı"nı ele alan ilk yapıtın sahibi Alman şair ve estetikçi Cari Einste-in'dı. Dergiye katkıda bulunanlar çok farklı bölgelerden geliyorlardı çünkü en uç noktada yer almış yazarların -Bataille'ın çevresinde toplanmış gerçeküstücülüğün dönekleriydi bunların çoğu- yanında, aralarında Institut üyelerinin ya da bazı müzelerin ve kütüphanelerin yüksek düzeyde görevlilerinin de bulunduğu çok farklı disiplinlerin (sanat tarihi, müzikoloji, arkeoloji, etnoloji vb) temsilcileri de vardı. Hiçbir biçimde "mümkün olmayan" bir karışımdı bu; nedeni disiplinlerin -ve disiplinsizliklerin- çeşitliliklerinden çok bu insanların kendi uyumsuzluk ve tutarsızlıklarıydı: kimileri gerçekten tutucu bir anlayış içindeydiler ya da her halükârda sanat tarihçileri ya da eleştirmen (Einstein sözgelimi) gibi davranma eğilimindeydiler ve daha öteye gitmek istemiyorlardı pek, öbür-leriyse (Riviere'in destelediği ve şair Georges Limbour'dan sonra ve etnolog Marcel Gri-aule'den önce birkaç aylık yazı kurulu sekreterliğim sırasında yardımcı olduğum Batail-le sözgelimi) dergiyi basmakalıp fikirlere karşı bir savaş makinesi gibi kullanmak istiyorlardı.
Derginin çıkışı sırasındaki tanıtma yazısının bazı bölümleri açıkça Bataille'm damgasını taşıyor gibiydi: "En sıkıcı, henüz sınıflandırılmamış sanat yapıtları, ve bazı kural dışı, bugüne kadar ihmal edilmiş ürünler arkeologlarınki kadar kesin ve bilimsel incelemelere konu olacaktır burada (...) Dergide genellikle, sonuçları henüz tanımlanmamış en kaygı verici olgular ele alınmaktadır./ Bu farklı araştırma ve incelemelerde sonuçların ya da yöntemlerin çoğu zaman anlamsız gözüken niteliği, her zaman yol yöntem kurallarına uygun biçimde yapıldığı gibi gizlenmeyip, hem bayağılığa karşı duyulan nefretten hem de mizah duygusuyla açıkça belirtilecektir." Temkinli bir başlangıçtan sonra temelde, yalnızca, esas olarak bir sanat dergisinden beklenen genel şeylerden kaçamayacak bir derginin nasıl açık bir düşünceyle hazırlandığını belirtmeye yönelikmiş gibi gözüken programa önem verilmiş olduğunu anlamak için Documents koleksiyonunu tarih sırasına göre şöyle bir karıştırmak yeterlidir. Kısa sürede, Bataille'm desteğiyle sıkıcı ve kural dışı olan şeyler, kaygı verici olmamışlarsa, inceleme ve araştırma konularından çok, yalnızca en ağır bilimi aktarmaya devam eden bazı metinlerle ya da değeri tartışılmaya pek olanak vermeyen yeniden üretilmiş eski ya da modern yapıtlarla yakınlıkları nedeniyle de olsa, oluşumuna bir yığın tuhaf unsurun girdiği acayip bir karışım olan yayının kendi içindeki özellikler durumuna gelmişlerdir.
Bataille Cabinet des Medailles'da (Fransız Ulusal Kütüphanesi'nin yedi numaralı bölümü) görev yapmış ve Ecole des Chartes'tan mezun birisine kesinlikle yaraşan iki yazıyla başlangıç yaptı Documents'a: Galya paralarının incelendiği "La Cheval Academi-que" ve bir ortaçağ elyazmasınm anlatıldığı "Apocalypse de Saint-Sever". Bununla birlikte Bataille'm daha sonra geliştireceği temalar kendilerini göstermeye başlamışlardır burada: "idealistlerin bayağılıklarına ve küstahlıklarına karşı insani, gülünç ve iğrenç karanlığın bir yanıtını" gösteren kaba biçimler (burada atın Keltlere özgü betimlemeleridir bunlar): "kirli ve kanlı olaylar"ı güçlendirici rol (kahramanlık destanlarında ya da Saint- Sever minyatürlerinde görülenler gibi).

Derginin 3. sayısında, Bataille paradoksal olarak düşsel bir başlıkla, "Le Langage des fleurs"le (Çiçeklerin Dili) kendi saldırgan antiidealist felsefesinin bir ilk taslağını vermiştir; Bataille burada uzun uzun kutsallık kavramına eğildikten sonra çeşitli biçimler altında, kendisini tam bir olgunluğa ulaştıran "imkânsız"m (mümkün olandan yararlanmaya karşı her türlü tehdite yönelik olarak getirilmiş sınırlardan kaçıp kurtulanlar) gizemini ve bu öğretiyi, daha doğrusu anti öğretiyi - "bilgisizliği" geliştirmeye başladığı ana kadar gençlik başkaldırılarının ikonoklast öfkelerini aştı ve kendisini dinlemek isteyenlere, daha iyi denetlenmekle birlikte daha fazla deneyim ve daha fazla bilgiyle beslendikçe daha yararlı bir eğitim verdi düpedüz. Çıkış yazısı diyebileceğimiz bu yazı, yazarı için bazı uygunsuz (uygunsuzluk sanki bir değerlendirme işi değil de, doğanın içinde bulunan bir şeymiş gibi) bitkisel biçimlerin yeniden üretilmesini göstermek ve sonunda bir gübre çukuruna güllerin yapraklarını ayıklayan Marki de Sade'ı hatırlama vesilesi oldu. Bununla birlikte Bataille'm (bir hiç olduğu izlenimi bırakabilen ama düşüncesinden de hiç vazgeçmeyebilen inatçı köylü) elindeki kâğıtları açmaya karar verdiğini görmek için derginin 4. sayısını beklemek gerekti.

Bir tanesi 1905'te çekilmiş olan ve inanılmaz görünümler içindeki küçük burjuvaların düğününü, öbürleri de tiyatrocuları ve olsa olsa on dokuzuncu yüzyıl sonunun birtakım insanlarını son derece eski püskü, yırtık pırtık giysiler, görünümler ve fizyonomiler içinde gösteren fotoğraflarla süslenmiş olan ''Figüre humaine" (İnsan Yüzü), "delicesine imkânsız" görünümlü, ama bizim babalarımız ve analarımız olabilecek erkeklerden ve kadınlardan başkaları olmayan bu gülünç yaratıklar galeresinin sunucusunun, sürekliliği "bazı yüksek niteliklerin kalıcılığını" varsayan güven verici bir insan doğası düşüncesine karşı ve "akılcı düzene doğayı sokma" fikrine karşı giriştiği gerçek bir suikasttır. Bunu çok kısa bir süre sonra "Le gros orteil" (Ayak Başparmağı) izledi; Bataille bu yazıyla işleri bok etmiştir (böyle söylemek gerekir bunu): tam sayfa halinde düzgün ayak başparmağı röprodüksiyonları ve yorumlama: ayağın tabularla sarılmış ve erotik alanda bir fetişizmin konusu olmasının nedeni ayakları çamura batmış olan ve başını gökyüzüne çevirmiş olan insana, yaşamının "pislikten ideal olana ve ideal olandan pisliğe bir gidip gelme hareketinden başka bir şey olmadığını" hatırlatmasıdır. Bu antiide-alist tutku tam anlamıyla ifadesini, ilke olarak gnostik (bilinirci) araştırmalara adanmış ve manicilikten esinlenmiş bir metin olan "Le bas materialisme et la gnose"da bulacaktır: Bataille "Soyut Tanrı'yla (ya da basit olarak düşünce) hapisanenin başgardiyanı ve duvarları olan soyut maddeyi sırt sırta verdirerek, bu taşlara resmedilmiş korkunç Tanrılarda -daha sonraları simgesel açıdan büyük önem vereceği bir motif olan bir acephale de (başsız) vardır bunlar arasında- yalnızca uygunsuzluğu ve şaşırtıcı düşünceden yok-sunluğuyla insanı idealizmin zorlayıcılığmdan kaçıran bu basit maddenin imajını görmenin mümkün olduğu biçimlerin tasvirlerini bulur.

Documents bir sanat dergisi olarak programını yürütmekten geri kalmıyordu. Gerçek belgeler" (sözgelimi bir Courbet'nin, bir Manet'nin yaşadıkları dönemde neden oldukları skandallarla ilgili belgeler ya da kübist Juan Gris'nin hiç yayınlanmamış bir yazısı) dergide tam yerini buluyordu. Ünlü ya da henüz yeni yeni tanınmaya başlamış sanatçıların yapıtları, sanat yazıları yazan yazarların genel olarak benimsemiş olduklarından farklı bir biçimde bazı yeni açılardan bakılarak ele almıyordu ve Picasso bu tükenmeyen konuya bir özel sayıyla malzeme sağlamış, büyük sosyolog Marcel Mauss da yardımcı olmayı ihmal etmemişti bu sayıya. Ayrıca Documents, örneğin, en azından Fransa'da bir Antoine Caron'un -o dönemde eski sanatçılar arasında hemen hemen hiç tanınmıyordu- dehasına saygı göstermiş olan ilk dergidir, gene o dönemde sanat dünyasına henüz yeni girmiş olan Alberto Giacometti, Gaston-Louis Roux, Salvador Dali (kısa sürede Bataille'ı öfkelendirerek gerçeküstücülere katılmıştır) gibi adı bilinmeyen sanatçılarla da ilgilenmiştir. Çoğu zaman çok marjinal ama az ya da çok dolaysız biçimde estetikle bağlantılı olan ve etnografya ve folklor alanına giren olguları konu almakla birlikte, kuramsal bakımdan öngörülmüş olan çizgiden sapmıyordu ve yazı açısından katkılarına bakıldığında, Bataille -hangi sonuçlara varırsa varsın- sonuç olarak, metinlerinin çoğunda çıkış noktası olarak biçim çözümlemesini ya da ikonografik çözümlemeyi alarak oynuyordu oyununu. Gene de kesin olan şu ki, derginin büyük ölçüde hedef kitlesi olan sanat meraklılarının kafası yalnızca Bataille'm ve en yakın arkadaşlarının yazılarının içeriğiyle değil, 20'li yılların sonlarında sanat dergileriyle uygulamalar arasındaki şaşırtıcı kopmanın etkisiyle de karıştırılmıştı: Afrika-Amerika, hatta Paris müzikolü-ne, caza, henüz yeni ortaya çıkmış olan sesli sinemaya, Atlantik ötesinin güzel starlarına, çalgılı kahvelerin yıldız şarkıcılarına, Fantomas ya da çeşitli olaylarla süslenmiş kitap kapakları gibi popüler resimlere ve bunun gibi başka konulara (bahçelerimizin ve alanlarımızm çağdışı anıtları, çocuksu kitaplar, Karnavalın son günü maskları) gösterilen büyük ilgiye, Bataille'm -biraz da muziplikle- yalnızca tuhaf, hatta gülünç ya da korkunç nitelikleri dolayısıyla koyduğu fotoğraflar ekleniyordu. Lisieux'de Azize Therese kültüyle hızla çoğalan kalitesiz resimler Bataille'a ve bazılarımıza özellikle işlenmeye değer bir konu gibi gözüktü, öyle ki oraya bir günlüğüne hacı olmaya gidecek ve yerinde malzeme toplayacaktık; ama patronumuz böyle bir seyahati günah kabul ederek tasarladığımız gibi bir sayı çıkarmamıza izin vermedi ve olay gerçekleşmedi.

Garip bir biçimde kuşatılmış, kendi kendimize iyi örgütlenememiş ve eğilimlerimize göre bölünmüş durumda (bu durum ekibimizin karmakarışık bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor ve eklektik olmaktan çok son derece keskin karşıtlıkları içinde barındıran bir derginin karmakarışık yapısını belli ölçüde açıklıyordu) bir şirketin çeşitli yerlerine sığınmış, sivrilikleri de giderilmiş dergimize istediğimiz gibi parlak bir sayfa düzeni yapamıyorduk, finanse ettiği derginin konformizme karşıt yanlarıyla belli ölçüde eğlenen (dergi korkuttuğu kadar da oyalıyordu belki) ama sonuçta onun daha rantabl olmasını isteyen editörümüz tarafından yüzüstü bırakıldık. Son sayıda Bataille, Van Gogh üstüne, kesilen kulak olayıyla ressamın yapıtlarında zaman zaman doğrudan zaman zaman da dolaylı biçimde görülen güneş teması arasında ilişki kurduğu uzun bir yazı yazdı. Derin coşkuda ya da ölümde, kendi dışına yansıtma olarak kurban temasıyla ortak körleştirici güneş temasının, bazı noktalarda ısrarcı olmayan ama okuyucuyu kafa karıştırıcı bir şeyle karşı karşıya getirmek isteyince de hırçınlaşan, bu tuhaf kaybeden kazanır oyununda, Documents macerasında başı çekmiş olan yazarın tüm yapıtlarında nasıl bir ağırlığı olduğu bilinir.

Belli başlı çalışma arkadaşlarından çoğunun (Bataille'la barok ve hemen hemen her zaman şu ya da bu biçimde küstah yazılarıyla yamakları, çok zor anlaşılan ve çevrilmesi neredeyse imkânsız yazılarıyla Einstein) herkesin kendi karakterine göre dergiye "olağanüstü çekici" bir görünüm kazandırmak amacıyla ücret alıyormuş gibi gözüktüğü bu yayın organı on beşinci sayısından öteye gidemeyerek imkânsızlığını kanıtladı.

Georges Bataille'm, ben kendisini tanıdığımda henüz gebelik çağında olan otuz küsur yıllık edebiyat yaşamında katettiği mesafeyi bu biçimde anlatmak boşu boşuna sözcüklerle oynamak mı olur: keşfedebildiği ve bozarak Documents haline getirdiği en kabul edilmez şeyin büyülediği imkânsız adam olduktan sonra görüşlerini genişletti (eski, tepinen çocuğun hayırlını aşma düşüncesine göre) ve insanın, ölçüsünü bu ölçüsüzlükte aradığı takdirde bütünüyle böyle biri olabileceğini bilerek, kendisini, yukarının ve aşağının birbirine karıştığı ve herşeyle hiçbir şey arasındaki mesafenin ortadan kalktığı noktaya -Dionysos sarhoşluğuyla- ulaşma hırsı içinde İmkânsızın adamı yaptı.

Ama Bataille'la ilgili olarak, onun düşünce dünyası sanki bir kalkış ve varış noktasını kapsayacak kadar yoksulmuş gibi, belli bir mesafeyi anlatmaya çalışmak gülünç kaçacaktır büyük olasılıkla. Bataille, baştan beri imkânsızın simgesinin altına yerleşerek, çevresinde aşılmaz ve özellikle, oraya, yitirilmiş bir dostun çok solgun ve çok belirsiz bir yansımasından başka bir şeyi geçirmek amacıyla bu satırları yazan dosta imkânsız kılınmış bir sınır yarattı.


( Cogito güz 5 1995 - Michel Leiris - Fransızca'dan çeviren: İsmail Yerguz )

Hiç yorum yok: